Hani Fuzuli'nin bir sözü vardır; söylesem
tesiri yok, sussam gönül razı değil. Benimkisi de o hesap. Bu satırlar
Galatasaray Spor Kulübünün seçim süreci ile ilgili duygu ve düşüncelerimi,
hissettiklerimi aktarmak amacıyla yazılmaktadır. Kimseyi kırmaya hakkım yok
biliyorum, haddim de zaten olmaz. Uzaktan maval okumak kolaydır. Yine de yazmak,
bazı memnuniyetsizliklerimi sizlerle paylaşmak istedim. Önce seçimden bağımsız
bazı duygu ve düşüncelerimi aktarmak yiğidi
öldür ama hakkını ver açısından önem taşımakta. Amacım zaten ne yiğit
öldürmek ne de bağcı dövmek. Dedim ya susmaya gönlüm razı değil hepsi bu.
Kabul etmek gerekir ki Ünal Başkanın gelişiyle beraber gözle
görülür sportif ve mali başarılar birbiri peşi sıra gelmiştir. 2011 yılı öncesi
ezeli rakip ve ebedi dostlarımız karşısındaki durumumuz ortadadır ve
unutulmamıştır. Arka arkaya ve oldukça büyük puan farkıyla kazanılan
şampiyonluklar takımımız için büyük birer zafer ve biz onu destekleyenler için de
birer mutluluk kaynağı olmuştur. Üstelik gelen başarı yalnız futbol ile de
sınırlı kalmamış, basketbol ve voleybol da maç bile kazanamamaktan şampiyonluklara
koşmalar başlamıştır. Mali açıdan gıpta ile hatta ne yalan söyleyeyim
kıskanaraktan bakan konumdan, gıpta ile bakılan durumuna erişilmiştir. Üstelik
çok da değil tüm bunlar yalnızca mucize eseri gibi adeta iki sene gibi bir
sürede gerçekleşmiştir. Emeği geçen herkese içten teşekkürlerimi sunarım.
Ellerinize sağlık. Sayenizde bu anlamda çok mutlu olduk. Umarım ve dilerim bu
zaferlerin devamı da gelir.
Gelelim yazının yazılmasına sebep memnuniyetsizliklerime.
Öncelikle belirtmeliyim ki yeni liste ile hiçbir alıp veremediğim yok. Bir
çoğunu zaten şahsen tanımıyorum. Eminim her biri en az benim kadar ve en az ilk
seçim listesinde yer alan birbirinden kıymetli ve değerli kişiler kadar
Galatasaraylıdırlar. İnanıyorum ki içlerindeki Galatasaray’a hizmet aşkı ile fedakarca
bu görevi kabul etmişlerdir. Dedim ya memnuniyetsizliğim kesinlikle yeni listede
yer alan isimlerle ilgili degil, memnuniyetsizliğim seçimin ani olmasında ve bu
süreçte gösterilen tutum ve üslupta.
Gerek yurt içi ama özellikle ille de yurt dışı sportif
başarıları ve bu başarıları daim kılacak ekonomik ve idari yapılanma istisnasız
tüm Galatasaraylıların ortak arzusudur. Bunda en ufak hiç bir şüphem yok ama
Galatasaray’ı Galatasaray yapan topun çizgiyi geçmesi değildir. Sahip olduğu
imrenilecek geçmişidir. Yüzyıllara dayanan gelenekleridir. Bizi diğer bir çok
kurum ve kuruluştan farklı kılan aramızdaki sevgidir, saygıdır. Tüm
hücrelerimize geçen etik değerlerimizdir. Dik duruşumuzdur. Köprüden dahi
geçiyor olsak dayı dememe cesaretidir. Tevfik Fikret’ten bu yana, “ Fikri hür, İrfanı hür, Vicdanı hür “
bireyler yetiştirmekle iftihar etmemizdir. Evet tabii ki mali durumumuzla,
birbiri ardı gelen şampiyonluklarla başarılı bir kulüp olabiliriz, ama
Galatasaray olamayız.
Tarihi oy ile seçilmiş pek çok değerli Yönetim Kurulu
üyesini ekarte etmek ve baskın diye tanımlayabileceğimiz bir seçim kararını
almak ve dahası bunda tüm uyarılara ve ricalara rağmen ısrarcı olmak kişisel fikrimdir Galatasaray’a
yakışmamıştır. Ünal Başkanın ilk seçimdeki başarısında ekarte etmiş olduğu
kişilerin de payları oldukça büyüktür ve bence kendilerine yapılan büyük bir
haksızlık olmuştur. Hele ki başkan tarafından ifade edilen “ihtiyaç duyulan deneyim ve profile sahip
olamadıkları, çözümleri hızlandırabilecek enerjiyi katamayacakları, dönemin
öncelik ve ihtiyaçlarına uygun deneyim ve uzmanlığa sahip olmadıkları, süreci
yavaşlattıkları, bunları zamana bırakalım, yeri ve zamanı gelince çözeriz
yaklaşımı” ibareleri hem çok kırıcı olmuş ve hem de başkan adına talihsizlik
olarak tarihteki yerini almıştır. Genel Kurulun güveniyor seçtiği kişileri şahsi
karar ile 3 yıllık görev süresini beklemeden ekarte etmek ve bunu yukarıdaki
sözlerle anlamlandırmaya çalışmak bize pek yakışmazdı ve yakışmadı da.
Katılımın yüksek olması için gerçekleştirilen ücretsiz
ulaşım ve yemek yenilikleri de bence onur kırıcı ve son zamanların moda
uygulamasıydı. Ben bu uygulamayı da yine sevmedim, sevemedim. “Galatasaray’ı benden daha iyi yöneteceğine
inandığım ve yönetime samimiyetle talip olan bir aday bulduğum gün, bu görevi
zevkle ve huzurla devreder” sözü de çok yersiz ve anlamsızdı. Böylesi bir
kararı başkan değil ancak Galatasaray Genel Kurulu verebilir. Kendisi ne
kraldır, ne de şirketinin yönetim kurulu başkanıdır. Belki burada çok daha farklı
demek istemişti ve eminim öyledir de ama kendisi sıradan bir patron ya da
başkan değil, kendisi Galatasaray Spor Kulübünün başkanı ve sözlerine çok daha
önem vermeliydi diye düşünüyorum. Benzer şekilde “beni medyada hiç görmeyeceksiniz, biz işimizi yapacağız, açıklamaları
Kulüp sözcülerimiz yapacak” dedikten sonra kulüp tarihinde tüm zamanların
en çok medyada yer alan başkanı olması da gülümseten ve düşündüren bir saptamasıdır.
Sözü senet olan ve başka teminatlara gerek duyulmayan başkanları ister istemez
özlüyorum zira Galatasaray terbiyesi ve gelenekleri bunu gerektirir.
0 yorum:
Yorum Gönder