Her
şey çalıdan biraz daha büyük ağaçların sökülmesiyle başladı; ya da
birileri olayların yalnızca bundan kaynaklandığını sanmaya devam ediyorlar.
Aradan bu kadar süre geçmesine, yapılan bunca açıklamalara rağmen hala
anlaşılamayan çalıdan biraz daha büyük
ağaçların bizim için kutsal kabul edilen her bir şeyin yerine bir sembol
olarak konmasıydı gönüllerimizde. Çalıdan
biraz daha büyük ağaç uzun süredir hem de çok büyük bir özlemle arayıp
bulamadığımız liderimiz olmasıydı, apolitik gençliğin ideali, ideolojisiydi.
Kars’taki ucube heykel zihniyetine, sınavlardaki ve işe alımlardaki
yolsuzluklara, kürtaj yasasına, alkol yasasına ve daha nice yasaklara ses
çıkaramayışımızın pişmanlıklarıydı. Eğitim sistemimizin bir günde değişmesine
tepkimizdi. Deniz Fenerinin unutulmasına göz yummamızın içimizi dağlayan
üzüntüsüydü. İlk başlarda kimi kesime sempatik ve samimi geliyor olsa da üst
perdeden yapılan üsluba artık bir yeter denmesiydi. Biz yaptık oldu zihniyetinin değişmesi için gerçekleştirilen bir
baş kaldırıydı. Beklenilen asgari de olsa bir saygıydı. Çalıdan biraz daha büyük ağaçlar “Kıyamet kopsa da o ağaçlar sökülecek!”
zihniyetine, “Kıyametin koptuğunu görsen
de elindeki fidanı dik” zihniyetiydi. İşte bu nedenle bir ağaç için canını
ortaya koyanlarla, AVM tutkunları ve kömür sevdalıları karşı karşıya geldi. Çalıdan biraz daha büyük ağaç mahalleme, meydanıma, ağacıma ve belki
de en önemlisi yaşam tarzıma dokunma yakarışıydı. Halkın “one minute” demesiydi. Çalıdan
biraz daha büyük ağaç kutlanmayan milli bayramlarımız, metrodaki gençlerin
ahlakı ve kurucu büyüklerimize, ölümsüz kahramanlarımıza geri verilen
itibarlarıydı. Milli içkinin tekrar rakı olmasıydı belki de. Çalıdan biraz daha büyük ağaç 3.köprünün
adının Mimar Sinan yerine (benim ilk tercihim bu olurdu) hilafeti getiren ve
Sünni-Alevi ayrışmasının baş mimarlarından olan Yavuz'un adının verilmesine
olan isyandı içten içe gelen, dalga dalga yükselen. Çalıdan biraz daha büyük ağaç bu toplumu germe, ayrıştırma,
ötekileştirme, sinir merkezleri ile oynama ve gündem değiştirme çalışmalarına
olan itirazlarımızdı. Atatürk’ün Gençliğe hitabıydı. Şimdi anladınız mı öngörü
ne demek? Neden vatanı gençliğe emanet ettiğini?
Gülse
Birsel yazmış, ne de güzel özetlemiş aslında: “Tek manevi değerimiz İslam değil, anlamak istemiyorsunuz! İslam’ın
yanında, cumhuriyet de, mili bayramlar da, Atatürk de, yaşam tarzlarımız da,
sadece anayasal bir ilke gibi görünen laiklik bile milletin manevi değeridir!
Çünkü özgürlüğü, ümmet değil millet olmayı, birey olmayı, hakkı hukuku,
adaleti, hayatını istediği tarzda yaşamayı, kadın haklarını, eşitliği, pozitif
bilimi, aydınlığı sembolize eden kelimelere dönüşmüşlerdir!”
Çalıdan biraz daha büyük ağaç bir demokrasi testi idi. Kazananlar da oldu
kaybedenler de. Bazısı içeride çok sayıda çocuk ve bebek bulunurken Taksim
Metro'nun girişine gaz bombası attı bazısı elinden geldiğince halkına sahip
çıkarak yardım etmeye çalıştı. Bazısı kapılarını ardına kadar açarken bazısı
kepenklerle kapadı ki bir şeyler olmasın. Bazısı olayları görmezden geldi ya da
dalga geçer gibi belgesel yayıncılığı yaptı. Tarihsel olayları görüntüleyip
tarihteki yerlerini alacakken Büyük Göçleri gösterip tarih oldular. Ama bir
tanesi var ki işte o kahramanca olanı biteni olduğu gibi sergileme cesaretini
gösterebildi. Bazılarına göre eylemci, marjinal grup, çapulcu ya da ayyaş
olanlar bazılarına göre hakkını arayan tarih yazarlarıydı. Dedim ya kaybeden de
oldu kazanan da.
Çalıdan biraz daha büyük ağaç Çarşı, her şeye karşının taraftar grubundan Kuvayi
Milliye'ye dönüşmesiydi. Düne kadar kanlı bıçaklı olanların yeniden kardeş
olması, omuz omuza yürüyebilmesiydi. Geçmişin tüm öfke, nefret ve kinlerine,
dargınlık ve kırgınlıklarına bir son verilmesiydi. Geçmişin hesaplarının
geçmişe terk edilmesiydi. Aradaki karanlığın yerini aydınlığa, sevgi ve saygıya
bırakmasıydı.Bugüne kadar bizi bölmek için her yolu deneyenlerin hayal
kırıklığıydı Çalıdan biraz daha büyük
ağaç, ders çıkarılması gereken, duygu ve gurur yüklü bir hikaye, bir
ironiydi anlayana. El Pueblo unido, jamás
será vencido - Birlik olmuş bir halkı hiçbir kuvvet yenemez derler. Çalıdan biraz daha büyük ağaç bizim
yeniden birlik olmamız, Çılgın Türklüğümüzü hatırlayıp üzerlerimizden ölü
toprağını atmamız ve dünyayı yerinden zıplatmamızdı. Bu yapılanlar ne turuncu
bir devrimdi, ne de bir Arap baharı. Bu bir birikimin patlaması, sabrın
taşmasıydı. Çalıdan biraz daha büyük ağaç
bu ülkeden bir şey olmaz diye düşünenlere inat, bu ülkeye bir şey olmaz diye
düşünebilme umuduydu.
Yaşam
biçimlerimiz değişti bir anda. Gündüz makyaj yapıp, traş olup, parfümler
sıkarak işe ve okula gitmeler yerini, akşamları cepte maske eyleme gitmeye
bıraktı. Gidemeyenler elde tencere, tava, sokaklarda, pencerelerde çalıp çalıp
durdular, hala uyanmayanlar, uyanamayanlar varsa uyansınlar diye. Evde olanlar
vicdan azabından uyuyamaz oldular gaz altında olanları düşünmekten.
Uykusuzluğumuzla gurur duyar olduk bugünlerde. Belki çevremizde sağlıklı, pembe
yanaklı kişiler yerine mor ya da kırmızı gözlü, aksayarak yürüyen, aksıran,
tıksıran insanlar görmeye başladık ama artık çok daha gururlu ve çok daha huzurluyuz
yine bugünlerde. Yine bugünlerde yaşını başını almış dedelerin, ninelerin “Sen tencere tava çalmazsan, ben çalmazsan
nasıl çıkacak karanlıklar aydınlıklara!” haykırışlarına tanıklık etmeye
başladık gözümüzde yaşlar, tüylerimiz diken diken ve göğsümüz gurur dolu
olarak. Twitter ise yıkılıyor. Başa bela Twitter, Twitter olalı bu kadar
yaratıcılık, bu kadar mizah duygusu görmedi. Ortada kesinlikle orantısız bir
zeka ve mizah gücü var. Boşuna değil yaratıcısının bize olan desteği. İlk bir
kaç aklıma geleni paylaşmak isterim: “Biz
sinek ilacı aracının peşinden koşmuş bir nesilleriz, gaz da neymiş!”, “Tüp kaçağını çakmak yakarak kontrol eden bir
milleti gaz ile korkutamazsınız!” ya benim favorim olan “Biz Ekrem Dağ’a solu ile gol attırdık, sen
de kimsin?”
Meğer
bizim gençler, bizim toplum, bizim halkımız neymiş yahu! Bu gurur dolu
hikayenin sonucu büyük bir “iyilik
dalgası” da büyüyerek herkesi sarıyor. Parkta çöp toplayanlar mı
istersiniz, eylemden eve gidemeyen fırlamalara evini açanlar mı, telefonunu kaybedip
de çaldırana “abi telefonunu yerde
buldum, annen aradı telaşlanmasın diye açmadım, telefonunla seni şurada
bekliyorum” diyenler mi. İşte dedim ya aslında Çalıdan biraz daha büyük ağaç dik durmakla, dikine gitmek
arasındaki oldukça belirgin fark, gönüllerimizde ki Utopia idi. Ne mutlu bize
ki gerçek oldu.
Bu
ülkenin düşünen, okuyan, üreten sağduyulu insanları olarak kızdık, üzüldük, ve
oldukça yorulduk ama artık yarınlara çok daha umutla bakabiliyoruz diye
düşünüyorum. Çalıdan biraz daha büyük
ağaç işte içimizde ki hiç bitmeyen umutlarımızdı bizlerin. Dertlerinde
çözümlerin de kaynağı insan. Gönül kırmamak gerekir. Kırılan gönlü ise hemen
onarmak. Artık yeni bir günde, yeni bir dönemdeyiz. Dün söylenenleri artık
geçmişte kalmalıdır. Sizle aynı şeyleri düşleyenleri, yapanları, ve sevenleri
sevmek yeterli değildir. Marifet sizi sevmeyenleri, sizi takdir etmeyenleri de
kucaklayabilmektir. Çalıdan biraz daha büyük ağaç meşhur balkon konuşmasıdır.
Bizler özgürlüklerine düşkün ve hakkını aramasını bilen insanlarız. Genç
kardeşlerimiz apolitik yetişmiş olsalar da yeri geldiğinde politikanın alasını yapabilecek
zekaya sahiptirler. Bizler her zaman fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür bir
toplum olduk ve olmaya da devam etmek istiyoruz. Bizler anlaşılmak ve saygı
duyulmak istiyoruz. Renklerimiz, şarkılarımız, türkülerimiz, hayat tarzlarımız
ve görüşlerimiz ve hatta dinlerimiz ve dillerimiz farklı olabilir. Önemli olan
hepimiz için aynı olması gereken özgürlüktür, adalettir, haysiyetli bir insan
olarak mutlu ve huzurlu yaşayabilmektir.
Dilerim farklı farklı olsak
da hepimizin ulu bir dağın birer taşları olduğumuz gerçeği unutulmaz ve
özgürlüklerin başkalarına saygı zemininde yaşandığı bir toplum olmayı
sürdürebiliriz.
İşte yaşanan gerçeklerin küçük bir kısmı...
YanıtlaSilDilerim ve umarım başka başkaları yaşanmadan olaylar tatlıya bağlanır ve kardeşçe yaşamaya devam ederiz ...
YanıtlaSilSelam ve sevgilerimle,