Hayatımın hemen hemen son 20 senesinde hep bir yol aradım
durdum. Düşünebiliyor musunuz neredeyse yedi bin gün boyunca aranıp bulunamayan
bir yol. Keşke bulabilseydim tabii ama bulamadım işte. Hoş bulmak da öyle kolay
değildi hani. Tanımadığım, görmediğim, içinde bulunmadığım hatta bilmediğim ve
hatta tarifini bile yapamadığım ve hatta ve hatta belki asla yapamayacağım bir
yoldu bu yol. Dedim ya tarifini yapamıyordum belki ama hem geçmişime ve hem de
geleceğime olan etkisini hissedebiliyordum. Aklıma düşen ne bir anı ne de
geleceğe ilişkin bir hayal yoktu belki ama ortaya çıkan, duyumsadığım hatta
etkilerini hissettiğim yoğun bir duygu seli her zaman için vardı o yol ile
ilgili. Bazen yalancı baharlarım olmadı da değil hani, bulduğumu sandığım ama
her defasında yanılarak arayışlarıma devam ettiğim nice diğer alakasız yollar
gibi. Mutluluklarım tabii ki oldu, huzurlu günlerim de ve yine sağlıklı
günlerim için hep müteşekkir de oldum, şükürler de ettim Tanrıma ama bir ama hep oldu işte içimde, gönlümde,
yattığım zaman düşüncelerimde ve bitirdiğim kadehlerde. Belki de her defasında
gerçek ile yüzleşmek bu kadar zor olduğundan ve yine belki bunu kaldırabilecek
gücüm olmadığındandı bu kadar içmem. Arayışlarım, araştırmalarım, düşünce ve
yalvarmalarım hem de hiç durmadan hep o yolu bulmak içindi ve hala arıyor
olmanın tarifsiz hüznü bu sıralar içimde, içimdeki kış mevsiminde.
Gotan Project’in notaları gibi sanki hep bir tango yüklü
hayatım, hep bir tanımlanmayan davetkar bir hüzün ve ona eşlik eden ve onu daha
da kararmaktan kurtaran bir umut benle birlikte, iç içe. Konuşmalar gerek
içimden ve gerekse kendi kendime üstelik mırıldanmaktan çok çok uzakta. Hep bir
tarif etme isteği ve çabası ama bir türlü yolun tanımını yapamama. Hissetmek
ama tanımlayamamak. Uyandığım her günün sabahında umut dolu belki bu gün işte, neden olmasın demek,
beklemek ve yeniden kaybolmak, evin
yolunu bulamamak, ter içinde uyanmak, yine en başa dönmek, hüsrana uğramak
günün sonunda. Büyümeye, gelişmeye, aydınlanmaya çalıştıkça aslında ne kadar da
yolun başında olduğumu fark etmek her defasında ve hep yenilmek ve hep tekrar
başlamak. Tekrar başlayışlarımdan bile o kadar sıkıldım ki gelin yolu
bulamamanın içimde yarattığı o müthiş karamsarlık ve umutsuzluk bulutunu siz tasavvur
edin. Bataklık gibi, içine belki henüz çekmiyor ama masmavi ve berrak olduğunu
söylemek de zor işte. Tarifini yapamıyor olsam da hep bir hayal zihnimde, bazen
şarkı notalarında, bazen gitmediğim yerlerin resimlerinde ve bazen tatmadığım,
hissetmediğim bir duyguda ama hep bir şekilde varlığını bana hissettiriyor işte
ve sonra da acımasıza kaybolup gidiyor, usulca çıkıp gidiyor yine hayatımdan.
Yolumu bulmak ve hatta o yol içinde huzurlu, güvenli ve mutlu bir şekilde kalmak istiyorum. Yolun
içinde yol almaktan ziyade yolun beni alıp götürmesini istiyorum. Sözlerini
anlamadığım, ne için, kim için söylendiğini bilmediğim ama bana ait
olduklarından emin olduğum şarkılar gibi yolumun kaderimin olmasını istiyorum
ve o kaderimle bir an evvel karşılaşmayı. İçimin bir anda nedensiz, tarifsiz
hoş bir ürperti, bir heyecan ile dolması ama sonra zamansız kaybolması yoruyor
en çok beni. Belleğimde hiçbir hatıra ve hiç bir yaşanmışlıkla ve hatta tanımla
bağ kurulamayan bir his çoğu kez ziyaretime gelen, yaşamadım, yaşadıysam da
kesinlikle hatırlamadığım ama bir şekilde içime doğan, varlığını hissettiren
bir hayat, bir yaşanmışlık, bu his ile düşüncelerime ve duygularıma giren ve
beni hem umutlandırıp hem hayal kırıklığına uğratan. İnsan beyni işte! Oyun
içinde oyun. Bazen kurulan bir hayali ya da yalnızca bir hissi gerçekmiş gibi
algılayacak bir naiflik bazen hin oğlu hin bir algılayış yeteneği. Yaşanmamış
bir hayat nasıl hatırlanabilir ki?! Belki zaten hatırlanmıyor ama bir şekilde
duyumsanıyor işte. Neden ve nasıl etkiliyor bilemiyorum ama umut tazeleyen
tanımsız ve zamansız enstantaneler hep aklımda daha doğrusu duygularımda işte.
Önceki hayatlarıma ya da paralel evrenlerde yaşayan diğer benlere belki de en
yaklaştığım anlarım bu anlar. Bilemiyorum ama bir şekilde özlüyorum, arıyorum,
ihtiyaç duyuyorum.
Hayatımda bu nedenden sebep yarattığım milatlar içimdeki
umuttan mı umutsuzluktan mı bilemiyorum. Bazen aldığım bir gömlek, bazen
gittiğim bir kurs ve bazen de okuduğum bir kitap ile hep yeni bir başlangıç
yapma isteğim ve her defasında aslında yalnızca kendimi kandırdığım gerçeği ile
yüz yüze geliyorum. Depresyonsuz gelgitler yaşamak, akıl sağlığım yerindeyken
delirmek, ilaçsız iyileşmeye çalışmak gibi, tüm farkındalığınızla tüm sıkıntıyı
yaşamak ve bundan artık yorulmak. Tüm bunları içinizde yaşarken dışarıya karşı
başınızı dik tutmaya çalışmak, gülmek, mutlu olmak, huzurlu yaşamak, çalışmak,
yemek yemek, bol bol içmek ve sigarayı hayatınızın dışında tutmak,
sosyalleşebilmek hatta, gülmek, hatta kahkaha atmak, kavga etmek, tartışmak,
öğretmek, öğrenmek, örnek olmak, güçlü görünmek ama güçsüz olduğunu bilmek,
hayatı yaşamak, sürdürmek, sevmek hem de çok sevmek. En zoruma giden de içimden
büyük bir dalga gibi dışarı çıkmayı bekleyen, isteyen ağlama isteğim, öyle
yoğun öyle canlı ki engellemesi her defasında daha da zor gelmekte.
Bugünlerde yaşadığım
Kış Mevsimi. Nasıl ki baharlarda aşık oluyor, yenileniyor, umut doluyorsam ve
nasıl ki yazları şarkılar söyleyip, gülüyorsam işte bazen kışları da böyle
yoğun yaşamak gerekiyor. Kabul etmek ve sonrasını beklemek belki de büyümek. Bu
karlar kalktıktan, gri hava yerini güneşli günlere bıraktıktan sonra kabuk
değiştirip yenilenebileceğim belki de. En azından kara kış değil. Bana gerekli
olan aslında uyku, derin ve uzun bir uyku. Etkili bir ilaç gibi işe yarayan bir
uyku, bazen yalnızca kuvvetli bir B vitamini tadında, bazen ise güvenli bir
liman, bir dostun sarılması, bir arkadaşın gülmesi, evet bana kesinlikle gerekli
olan bu.
İyi geceler ve tatlı
rüyalar sizlere. Bahar mevsiminde yeniden görüşmek üzere!
0 yorum:
Yorum Gönder