Bu Blogda Ara

2 Nisan 2013 Salı

Mevsimlerden Kış


Hayatımın hemen hemen son 20 senesinde hep bir yol aradım durdum. Düşünebiliyor musunuz neredeyse yedi bin gün boyunca aranıp bulunamayan bir yol. Keşke bulabilseydim tabii ama bulamadım işte. Hoş bulmak da öyle kolay değildi hani. Tanımadığım, görmediğim, içinde bulunmadığım hatta bilmediğim ve hatta tarifini bile yapamadığım ve hatta ve hatta belki asla yapamayacağım bir yoldu bu yol. Dedim ya tarifini yapamıyordum belki ama hem geçmişime ve hem de geleceğime olan etkisini hissedebiliyordum. Aklıma düşen ne bir anı ne de geleceğe ilişkin bir hayal yoktu belki ama ortaya çıkan, duyumsadığım hatta etkilerini hissettiğim yoğun bir duygu seli her zaman için vardı o yol ile ilgili. Bazen yalancı baharlarım olmadı da değil hani, bulduğumu sandığım ama her defasında yanılarak arayışlarıma devam ettiğim nice diğer alakasız yollar gibi. Mutluluklarım tabii ki oldu, huzurlu günlerim de ve yine sağlıklı günlerim için hep müteşekkir de oldum, şükürler de ettim Tanrıma ama bir ama hep oldu işte içimde, gönlümde, yattığım zaman düşüncelerimde ve bitirdiğim kadehlerde. Belki de her defasında gerçek ile yüzleşmek bu kadar zor olduğundan ve yine belki bunu kaldırabilecek gücüm olmadığındandı bu kadar içmem. Arayışlarım, araştırmalarım, düşünce ve yalvarmalarım hem de hiç durmadan hep o yolu bulmak içindi ve hala arıyor olmanın tarifsiz hüznü bu sıralar içimde, içimdeki kış mevsiminde.

Gotan Project’in notaları gibi sanki hep bir tango yüklü hayatım, hep bir tanımlanmayan davetkar bir hüzün ve ona eşlik eden ve onu daha da kararmaktan kurtaran bir umut benle birlikte, iç içe. Konuşmalar gerek içimden ve gerekse kendi kendime üstelik mırıldanmaktan çok çok uzakta. Hep bir tarif etme isteği ve çabası ama bir türlü yolun tanımını yapamama. Hissetmek ama tanımlayamamak. Uyandığım her günün sabahında umut dolu belki bu gün işte, neden olmasın demek, beklemek ve  yeniden kaybolmak, evin yolunu bulamamak, ter içinde uyanmak, yine en başa dönmek, hüsrana uğramak günün sonunda. Büyümeye, gelişmeye, aydınlanmaya çalıştıkça aslında ne kadar da yolun başında olduğumu fark etmek her defasında ve hep yenilmek ve hep tekrar başlamak. Tekrar başlayışlarımdan bile o kadar sıkıldım ki gelin yolu bulamamanın içimde yarattığı o müthiş karamsarlık ve umutsuzluk bulutunu siz tasavvur edin. Bataklık gibi, içine belki henüz çekmiyor ama masmavi ve berrak olduğunu söylemek de zor işte. Tarifini yapamıyor olsam da hep bir hayal zihnimde, bazen şarkı notalarında, bazen gitmediğim yerlerin resimlerinde ve bazen tatmadığım, hissetmediğim bir duyguda ama hep bir şekilde varlığını bana hissettiriyor işte ve sonra da acımasıza kaybolup gidiyor, usulca çıkıp gidiyor yine hayatımdan.

Yolumu bulmak ve hatta o yol içinde huzurlu, güvenli  ve mutlu bir şekilde kalmak istiyorum. Yolun içinde yol almaktan ziyade yolun beni alıp götürmesini istiyorum. Sözlerini anlamadığım, ne için, kim için söylendiğini bilmediğim ama bana ait olduklarından emin olduğum şarkılar gibi yolumun kaderimin olmasını istiyorum ve o kaderimle bir an evvel karşılaşmayı. İçimin bir anda nedensiz, tarifsiz hoş bir ürperti, bir heyecan ile dolması ama sonra zamansız kaybolması yoruyor en çok beni. Belleğimde hiçbir hatıra ve hiç bir yaşanmışlıkla ve hatta tanımla bağ kurulamayan bir his çoğu kez ziyaretime gelen, yaşamadım, yaşadıysam da kesinlikle hatırlamadığım ama bir şekilde içime doğan, varlığını hissettiren bir hayat, bir yaşanmışlık, bu his ile düşüncelerime ve duygularıma giren ve beni hem umutlandırıp hem hayal kırıklığına uğratan. İnsan beyni işte! Oyun içinde oyun. Bazen kurulan bir hayali ya da yalnızca bir hissi gerçekmiş gibi algılayacak bir naiflik bazen hin oğlu hin bir algılayış yeteneği. Yaşanmamış bir hayat nasıl hatırlanabilir ki?! Belki zaten hatırlanmıyor ama bir şekilde duyumsanıyor işte. Neden ve nasıl etkiliyor bilemiyorum ama umut tazeleyen tanımsız ve zamansız enstantaneler hep aklımda daha doğrusu duygularımda işte. Önceki hayatlarıma ya da paralel evrenlerde yaşayan diğer benlere belki de en yaklaştığım anlarım bu anlar. Bilemiyorum ama bir şekilde özlüyorum, arıyorum, ihtiyaç duyuyorum.

Hayatımda bu nedenden sebep yarattığım milatlar içimdeki umuttan mı umutsuzluktan mı bilemiyorum. Bazen aldığım bir gömlek, bazen gittiğim bir kurs ve bazen de okuduğum bir kitap ile hep yeni bir başlangıç yapma isteğim ve her defasında aslında yalnızca kendimi kandırdığım gerçeği ile yüz yüze geliyorum. Depresyonsuz gelgitler yaşamak, akıl sağlığım yerindeyken delirmek, ilaçsız iyileşmeye çalışmak gibi, tüm farkındalığınızla tüm sıkıntıyı yaşamak ve bundan artık yorulmak. Tüm bunları içinizde yaşarken dışarıya karşı başınızı dik tutmaya çalışmak, gülmek, mutlu olmak, huzurlu yaşamak, çalışmak, yemek yemek, bol bol içmek ve sigarayı hayatınızın dışında tutmak, sosyalleşebilmek hatta, gülmek, hatta kahkaha atmak, kavga etmek, tartışmak, öğretmek, öğrenmek, örnek olmak, güçlü görünmek ama güçsüz olduğunu bilmek, hayatı yaşamak, sürdürmek, sevmek hem de çok sevmek. En zoruma giden de içimden büyük bir dalga gibi dışarı çıkmayı bekleyen, isteyen ağlama isteğim, öyle yoğun öyle canlı ki engellemesi her defasında daha da zor gelmekte.

Bugünlerde yaşadığım Kış Mevsimi. Nasıl ki baharlarda aşık oluyor, yenileniyor, umut doluyorsam ve nasıl ki yazları şarkılar söyleyip, gülüyorsam işte bazen kışları da böyle yoğun yaşamak gerekiyor. Kabul etmek ve sonrasını beklemek belki de büyümek. Bu karlar kalktıktan, gri hava yerini güneşli günlere bıraktıktan sonra kabuk değiştirip yenilenebileceğim belki de. En azından kara kış değil. Bana gerekli olan aslında uyku, derin ve uzun bir uyku. Etkili bir ilaç gibi işe yarayan bir uyku, bazen yalnızca kuvvetli bir B vitamini tadında, bazen ise güvenli bir liman, bir dostun sarılması, bir arkadaşın gülmesi, evet bana kesinlikle gerekli olan bu.

İyi geceler ve tatlı rüyalar sizlere. Bahar mevsiminde yeniden görüşmek üzere!

0 yorum:

Yorum Gönder