Geçen sene bu zamanlarda yazmış olduğum bir yazımda Şubat ayında resmen leyleği havada gördüm diye
yazmıştım. Dile kolay geçen sene sanki başka aylar yokmuş gibi kısacık Şubat
ayında iki yurt dışı ve bir de yurt içi seyahatim olmuş ve sizlere bu seyahatlerden
bahsetmiştim. Bu sene Şubat ayı daha sakin geçti çok şükür ama içinde yine de
bir gezi barındırdı. Üstelik öyle bir zamana denk geldi ki benim için tam bir
şansızlıktı. Malum hastalığım devam ederken daha doğrusu tam olarak
iyileşememişken bu seyahate katılmak zorunda kaldım. Firmamızın senelik olarak
düzenlediği yıl sonu (tarih itibariyle belki yıl başı demek daha mantıklı
olurdu) toplantısı.
Beni az buçuk tanımışsınızdır. Gerek karakter olarak ve
gerekse evdeki düzenin bozulmaması açısından ben pek İstanbul dışına çıkmayı
sevmem. Daha doğrusu sevmemeye başladım. Şartlar beni böyle yaptı. Zaten bu
nedenle de her bir zorunlu seyahat (kendi isteğimle böyle bir şey zaten olamaz)öncesinde
tüm tadım ve keyfim kaçar. Evde olmadığım günlerin mutlak surette en ayrıntılı
bir şekilde planlanması gerekir. Hayat ne de zordur benim için. Bizim evde
düzenin değişmesi kolay olmaz. Evde dengeleri oluşturmak ve düzeni sağlamak
için bir çok kriter vardır ama en önemlisi benim evde olmamdır. Ne zaman evden
bir nedenle uzaklaşmam gerekiyor olsa ben kendimi oturup mevcut duruma çözüm ararken bulurum ve
inanın bana çözüm her zaman çok zor olur. Tüm sanılanın tersine zordur hem de
çok zordur benim ev dışında uyanıyor olmam.
Bir kere her şeyden önce oğlumdan ve eşimden ayrılmak iki gün
için bile olsa, ucunda eğlenme, bol bol uyuma, güzel yemekler yeme, istediğin
kadar televizyon seyretme ve istediğin televizyon kanalını seyretme olsa da
kolay olmuyor. Aslında bu yeni dönemde insan bir önceki dönemlerin keyiflerini
belki de unutmuş olduğundan, en azından alışkanlığını yitirmiş olduğundan,
karşısına çıkan bu tür görünüşte keyifli aktivite ve yolculuklardan kesinlikle
zevk alamıyor. Hatta zevk bir yana sıkıntı bile duyar oluyor. İnanın ne zerre
hevesim var dı ne de isteğim. Üstelik kendimi iyi bile hissetmiyordum.
Yorgunluk hem de nasıl tüm şiddeti ile devam ediyordu. Üstüne bir de durmak bilmeyen
burun akıntısı ve nedeni olduğu kırmızı şişmiş bir burun.
Diğer bir konu ise evde ben yokken eşimle konuşabilecek, ona
arkadaşlık edecek birilerinin olması çok önemlidir yoksa bana sarar ve ben
sürekli kendimi eşimle telefonla konuşurken bulabilirim. Evde hemen hemen tüm
işleri ben yaptığımdan yokluğumda eşime yardımcı olabilecek birleri de
gereklidir.
Diğer çok önemli bir konu ise yemek olayı. Ben olmazsan
biliyorum eşim muhtemelen yemek yemeği unutacaktır. Akşamları aynı saatte
yatıyor olmamıza rağmen geceleri oğlum çağırdığında kalkmak ve ilgilenmek,
üstünü örtmek veya uykusu kaçtığında ona eşlik etmek hep bana düşer. Geceyi
oldukça delikli bir uykuyla geçirmiş olmama rağmen sabahları gün ışımadan
kalkan oğlumla ilgilenmek de yine benim görevimdir. Olmadığım zamanlarda
yaşadıklarımı deneyimlemek, bu konuda hiç ama hiç deneyimi olmayan eşime oldukça
zor gelecektir.
Yemeksiz, uykusuz yani bensiz kalan eşimin ya migreni tutar
ya sinirleri bozulur ya da benim sinirlerim bozulana kadar bana sarar. İşte
böylesine derin bir sevgi, böylesine kalın bir gönül bağıdır bizim aramızdaki
ve doğaldır ki çözüm hatta çözümler bulmak şarttır benim her bir yolculuğumda.
Bulduğum çözüm ise son derece mantıklı, basit hatta dahiyane
idi. Anne ve babasını bize davet etmek tüm sorunlarımızı hem de kökünden çözdü.
Allah razı olsun onlardan hemen güzelim İzmir’den ayrılmayı kabul edip kasvetli
bir grinin hüküm sürdüğü keşmekeş İstanbul’a geldiler.
Bu kez zangoç unutulmamıştı. Aynı hatayı ikinci kere yapmayarak
dosta düşmana aptal olmadığımın haklı gururunu da göstermiş oldum. Otel güzeldi hatta çok güzeldi ve sıkı durun
tanıdıktı. Bizim organizasyonu yapanlar geçen seneden yeterince mutlu olmuş
olduklarından yine aynı oteli seçmişlerdi. Evet evet doğru hatırladınız, dünyanın
dört bir yanından golf oynamak isteyen insanların yaz- kış akın ettikleri golf
cennetine gelmiştik. Zamanında bir kaç kez mini golf oynamanın haklı rahatlığı
içerisinde salındım durdum lobide ama mütevazi kişiliğimin bir göstergesi
olarak çevremdekilere bundan tabii bahsetmedim. Yakışmazdı bana.
Toplantı ve gereksiz aktiviteleri hemen başlamasından bu
sene çok da boş zamanımızın olmayacağı belli olmuştu. Tüm iki gün boyunca senenin
yorgunluğunu atıp, yeni seneye motive olacağımıza deli danalar gibi koşuşturup
durduk. Bu tür sene sonu toplantılarının olmazsa olmazı, çalışanları
birbirlerine yaklaştırıcı, takım ruhunu yakalamalarını sağlayıcı oyun ve
aktiviteler üretmek, dahası bu saçma sapan ve anlamsız oyunları oynamaları için
çalışanları zorlamalarıdır. Bu sene ki şapkadan çıkan tavşan film çekmekti. Dekor
ve makyaj bize aitti. Oyunculuk ve çekim ve hatta ışık olayı bile bize
verilmişti. Yönetmeni de bizdik filmin oyuncuları da dahası çekimlerini de yine
biz yaptık. Ne anladım ben bu işten. Beni bir de pat diye oldu bittiye
getirerekten yönetmen yaptılar mı sormayın gitsin. Kaytarırım diye düşünürken
olayın hem de tam içinde buluverdim kendimi. İnsan işte bir süre sonra kendine
rolüne kaptırıveriyor. Beni görmeniz lazımdı. Üstünde kocaman harflerle
YÖNETMEN yazan koltuğuma oturmuş önüme gelene bağırıp duruyordum. İsmimle hitap
edenlere ise Hocam demeleri konusunda
uyarılarda bulunuyordum.
Ben genelde bu tür toplantılarda tüm boş zamanlarımı odamda
ya film seyrederek ya da kitap okuyarak geçiririm. Uyku da illaki olan başka
bir önemli aktivitemdir. Geçen sene böyle olmamıştı, bu sene de öyle olmadı. Önce
bir güzel masaj yaptırttım. Sonrasında ise sauna, Fin ve Türk Hamamı ve kese
derken odaya kendimi zor attım. Amacım ise belliydi, içimdeki toksinlerden
kurtulmak. Kurtuldum da. Sinsi yorgunluk iyiden iyiye azalmıştı. Bir ara hatta
iyileştim bile diye düşündüm. Ama akşam
tek kelime ile kötü geçti. Isıtıcı nedeniyle burnum iyiden iyiye kurudu. Nefesi
bile zor alır oldum. Akşam hemen hemen hiç uyuyamadım. Sözde tüm akşam
dinlenecek ve keyif yapacaktım. Olmadı hatta tam tersine evimi hiç bu kadar
aramamıştım.
Toplantı geçen sene oldukça ve hatta anlamsızca sert geçmişti.
Bu kez öyle olmadı. Olması gerektiği gibi motivasyon ağırlıklı bir toplantı
oldu. Hani bıraksalar koşa koşa İstanbul’a gelip çalışmaya başlayacağız, o
kadar dolduk.
İçimdeki bu doluluğu yine sauna, Fin hamamı ile azaltmaya
çalıştım. Gala yemeği yine olması gerektiği gibi güzeldi. Gece için hiç bir
fedakarlıktan kaçınılmamıştı. Bir çok ünlü kişi bize şarkılar, türküler
söylediler. Ben yine çok geç saate kalmadan odamın yolunu tutup bavulumu
topladım ve yapılacak en güzel şeyi yaptım: Yatıp güzelce uyudum. Ancak yine
bir kaç saat sonra nefes alamayarak uyandım. Isıtıcıyı kapadım ve ancak sonrasında
soğuk ama kuru olmayan bir odada bir kaç saat daha uyumayı başarabildim. Sabah
hasta, yorgun, nezle ve kırmızı bir burun ile uyandım. Bir an önce eve gidip
iyileşmeliydim.
Dönüşümle beraber oğlumu kucağıma alıp, eşime sarıldım.
Zaman hastalıkları geçirme, suratları güldürme ve eve huzuru getirme zamanıydı.
Görevimi hem de nasıl severek yapmanın mutluluğu içerisinde hemen görevime
başladım.
Daha eşim de ben de bir çok seyahatlere gitmek zorunda
kalacağız. Kimisi eğlenceli kimisi zor geçecek. Bazen bir kaç gün, bazen daha
uzun ayrı kalacağız. Ama her defasında hem çok özleyeceğiz ve hem de çok
özleneceğiz. Ayrılıklarımız hep buruk, kavuşmalarımız hep mutluluk dolu olacak.
Biz bir aileyiz, birbiriyle kenetlenmiş mutlu bir aile. Umarım, dilerim ve
biliyorum hep öyle de kalacağız.
0 yorum:
Yorum Gönder