Kör ile yatan şaşı
kalkar derler. Doğru mudur bilemiyorum ama bildiğim hasta ile yatan kesinlikle
hasta kalkarmış. En azından bizim evde durum böyle gelişti. Önce oğlum
hastalandı. Bir öksürük ki sormayın gitsin, her bir öksürükte tüm vücudu hem de
nasıl sarsılmakta. Kim bilir ne kadar da sıkıntılar çekmiştir bu öksürükler
devam ederken. Ateş desen zaten her daim ateşi yüksek olmuştur. Gözleri de
çipil çipi ve yorgun bakmaktaydı bir süredir. Hiç bana çekmemiş. Ne öksürükten
şikayet etti, ne ateşten, ne de yorgunluktan. Ben ama onun adına üzüldüm durdum
sürekli. Görseniz hasta hali ile morali yüksek olan hep o idi. İnsanın çocuğunu
hasta olarak görmesi nasıl da içini burkuyor anlatamam. Bir süre içim oğlumun hastalığından
sebep kapkaranlık dolaştım durdum.
İşten mümkün olduğunca eve erken dönmeye çalıştım. Tüm
zamanımı onunla geçirmeye özen gösterdim. Konu oğlum olunca ne virüs tanırım
ne de bir şeye dikkat edebilirim. Bu sefer de öyle oldu zaten. Öyle olunca
benim de hastalanmam beklendiği üzere çok gecikmedi. Ben kendi vücuduma genelde
güvenirim. Dayanıklı olduğumu düşünürüm. Ufacık, miniminnacık zavallı virüsler
de kim oluyormuş ki beni yorgun düşüreceklermiş. Kazın ayağı pek de öyle
olmadı. Hastalık ki hem de nasıl bir hastalık geldi, geçirdi, yıktı geçti beni.
Ufak ve kurmaya yüz tutmuş dayanıksız kumdan kalelerin dev dalgalara karşı
mücadelesi gibiydi benim mücadelem. İlk dalga ile mücadelem kesin bir son
buldu. Yere düşene vurulmaz derler ya
benim virüsler centilmenlikten hem de çok uzakta kötü zihniyetli yaşayanlar
olarak vurmaya tüm güçleri ile devam ettiler. İkinci, üçüncü hatta dördüncü
dalga ile bırakın kalenin ayakta kalmasını etrafta kumsal namına bir şey bile kalmadı.
Bu kadar acımasız bu kadar gaddar bu kadar yıkıcıydılar anlayacağınız.
Önce öksürmeye başladım. Öksürme ama nasıl haşmetli, nasıl görkemli
bir öksürme ki sormayın. Ciğerlerim çıktı çıkacak öyle bir gürleme öyle içten
öyle ızdırap verici. Böylesi hastalıkların olmazsa olmazı burun tıkanması hemen
peşi sıra hayatıma girdi. Onu boğazdaki rafting takip etti. Burun ne kadar
tıkalı ise boğaz bir o kadar hareketli. İşte bu tezatlık zaten adamı
bıktırıyor. Tersi olsa güle oynaya geçirebilecekken bu kombinasyon adamı kötü
vuruyor. Böyle kalsa yine de idare
ederdim. Hatta bir iki gün böyle de yaşadım, tamam hayat kalitem yerlerdeydi ve
burnum patlıcan ama işe de gitmeye devam edebiliyordum. Patronum benim bu
durumuma oralı bile olmadan ben de
gribim ne var yani bunda tadında bu şekilde gelmemi üstü kapalı teşvik bile
ediyordu.
Aradan saatler saatler geçti ve sonra depresif, gri bir akşam
üzeri iş yerinde ateşim yükselmeye başladı. Ellerimin soğukluğundan ve alnımın
yanmasından ateşin yüksek olduğunu anlayabiliyordum. Genelde çekmecemde bilumum
ilaçlar olurdu. İlginç ve bir o kadar kaderin bir cilvesi olarak tek bir ilaç
dahi yoktu. Bir şekilde kullanmış ve yerlerini büyük bir düşüncesizlik eseri
doldurmamıştım. Hata benimdi ve kaderime boyun eğmekten başka yapacak bir şeyim
yoktu. Ben de öyle yaptım. Bir süre işte dayanmaya çalıştım. Suratım alev alev
olmaya başladı. Sonra üşümeler başladı. Odanın sıcaklığını açtıkta üşümelerim
daha da arttı. Bir süre sonra daha fazla dayanamayıp beni eve bırakmaları için pozisyonumum
ağırlığını kullanmak zorunda kaldım. Eve varışımda ateşim 39 kusur olmuştu
bile. Kısa sürede ateş uzun bir süre kalacağı seviye olan 39.6’ya ulaştı.
Sonrasında aldığım ilaçlar, uyguladığım yöntemler hiçbir işe yaramadı ve ateşim
yaklaşık 6 saat boyunca 39 ile 39,6 arasında gitti geldi ama daha da azalmadı.
Önce 15 dakikalık bir duş maceram oldu. Öyle ya 15 dakikalık
ılık duş nasıl işe yaramayabilirdi ki? Yaramadı efendim. Önce göstermelik ateş
38,5 oldu ve beş dakika geçmeden yine huzur bulduğu aralığa geri dönüş yaptı.
Elimizdeki silahlar yavaş yavaş tükenmeye başlıyordu. Bir doktor arkadaşı
arayıp çaresizliğimizi belirtince duşun işe yaraması için en az 30 dakikalık
olması gerektiğini öğrendik. Şımarık hipofiz bezlerinin keyfi ancak 30 dakikada
yerine geliyormuş. Yorganın içinde dahi tir tir titreyen ben büyük bir
kabulleniş ile vakur bir şekilde titreye titreye yataktan kalktım ve
üstümdekileri çıkarıp bir saat içinde ikinci defa ılık duşa girdim. Burada bir
kaç kelime ile anlattığım olayı gerçekleştirmek hiç de bu kadar kolay değil.
Büyük bir irade gerektirmekte. Bir ara yapamayacağımı bile düşündüm ama
yapamazsam beni bekleyen iki çözüm de içimi açmıyordu. Ya ambulans çağırıp evde
müdahale ve sonrasında hastaneye sevkimi sağlayacaktık ya da paşa paşa ben
hastaneye gidecektim. Zor da olsa duş seçeneğini uygulamam lazımdı.
Duş almaktan hiç bu kadar nefret etmedim. Sürekli ürpermeye
ve her ürperme ile tekrar tekrar titremeye devam ettim durdum. Zor hem de çok
zor bir yarım saatten sonra çıkıp iki tane aspirin içtim. Eğer bu da işe
yaramazsa istikamet hastane olacaktı. Çözümler sona ermişti ve artık bekleyip
ateşin düşüp düşmeyeceğini gözlemleyecektik. Çok şükür o akşamı evde geçirdik
ama sonrasında bu duşlar da işe yaramadı ve biz bir hafta içerisinde iki defa
hastaneye gitmek zorunda kaldık. Hastanede serumlar mı dersiniz, oksijen vermeler mi, iğneler mi vurmalar, kan testleri mi yapmalar, ne ararsanız vardı.
Ama benim tercihim röntgen ve en çok mutlu olduğum anda röntgen sonucunda
zatürre olmadığımı öğrendiğim an olmuştu.
Virüsün hakkını da vermek lazım adını bağışlamamıştı ama çok
gaddar çıkmıştı. Beni ezdi geçti. Esamem okunmadı. Ne reikiler, ne meleklerle
konuşmalar, ne dualar hiç biri kendisini etkilemedi. Belki de etkiledi tabii ve
çok daha kötü olmaktan kurtuldum ama benim gözlemlediğim virüsün beni vurup
devirdiği idi. İrademin kuvvetli olduğunu ve istediğim her şeyin olacağını
düşünürdüm. En azından istemediklerim
kolay kolay olmazdı. Yemezlermiş. Virüs karşısında tir tir titredim durdum. O
ise vücudumda dolaşmaya ve keyif çatmaya devam etti. Bugün bile ki neredeyse iki
hafta oldu hala onu tam olarak yenebilmiş değilim. Belki fiziksel olarak beni
çoktan terk etti ama etkisi, psikolojisi hala devam etmekte. Zaman zaman yine
ateşimin çıktığını sanıyorum. Birden ellerim buz kesiyor ya da bana öyle
geliyor. Yorgunluk ise sevgili birtanecik virüsümden bana kalan hatıra gibi
sürekli benimle. Kilo da verdim. Aslını isteseniz iyiden iyiye zayıfladım.
Bakmaktan hiç haz etmediğim göbekten de bu sayede kurtulmuş oldum. Böylesi bir veda
inanın beni çok da mutlu etmedi hani. Göbeğimin vedası oldukça unutulmaz oldu
benim için.
Bu süre içinde ölüme kendimi oldukça yakın hissettim.
Düşünün patronum Cuma ameliyat olup Pazartesi iş başı yapmış ben ise ateşten
başımı kaldırıp işe gidemiyorum. Patron ayıp
ben bu ameliyatlı halimle geldim sen grip oldun gelmiyorsun sarkastik ve
oldukça içten ve hatta sevecen laf sokmalarını bile anlamamazlıktan gelmek
zorunda kaldım, o denli kötüydüm.
Ve ne anladım biliyor musunuz?
Ne diyeyim ki umarım ki dönmem de hastalık göbek dışında
başka bir işe daha yaramış olur.
çok geçmiş olsun ikinize de....
YanıtlaSilahh keşke bu çıkardığımız sonuçları,her hangi bir tetikleyici olmadan sürekli uygulayabiliyor olsak...
Aynen belirtmiş olduğunuz gibi bir şekilde olmuyor. Tetikleme bile olduktan bir süre sonra insan unutuyor. Süreklilik bir kazanabilsek en başta zaten bizler mutlu olabileceğiz. Belki de oyun zaten bunun üzerine kurulu, bizler unutup unutup tekrar hatırlayacağız taa ki gerçekten hazır olana kadar ...
YanıtlaSilMesajınız ve iyi dilekleriniz için çok teşekkürler.
Sevgi ve saygılarımla,
Kış biterken epey ağır bir darbe olmuş bu hastalık. Çok çok geçmiş olsun...
YanıtlaSilHastalıktan çıkardığımız sonuçlar süreklilik kazansa, bizlerde sürekliliği olan "aydınlanma" gerçekleşir ki, bu da anlık "aydınlanma"dan daha farklı bir irade ve zihinsel güç gerektirir. O nedenle şimdilik anlık "aydınlanma"larla devam :)
Sevgiler :)
Çok teşekkürler. Bahar geldi her şey güzel olacak derken hemen hemen 3 hafta süren bir hastalığın içinde buldum kendimi. Hala da tam iyi olmuş sayılmam. Umarım yakında tam anlamıyla geçer :)
YanıtlaSilHayat zaten öyle iyi kurgulanmış ki bir şekilde anlıktan öteye geçemiyor aydınlanmalar. Keşke süreyi uzatabilsek ama bir şekilde o koşuşturmaca içerisinde normalde hiç önemli olmayan şeyler için kıyametleri koparabiliyoruz işte üstelik hiç gerek yokken. Yine de sürenin uzamasını her şeye rağmen tercih ederdim :)
Yorumun ve iyi dileklerin için çok teşekkürler.
Selam ve sevgilerimle,