Bu Blogda Ara

28 Ocak 2013 Pazartesi

Mutluluğa yolculuk 5


Platon’un mağarası

Hiç alt başlıktaki terimi duymuş muydunuz?

Değişimin neden bu kadar zor olduğunu anlatan bir terimdir. Çok karanlık bir mağarada doğmuş ve buradan asla çıkmamış insanların mağarayı evrenleri gibi görmeleri, donuk ve hüzünlü olsa da aşina oldukları yeri teskin edici ve rahatlatıcı bir yer olarak görmeleri durumudur. Mağaradakiler dışarıya adım atmayı inatla reddederler. Dışarıyı bilmediklerinden tehlikeli ve düşman dolu yer olarak görürler. Dışarının güneşli, özgürlüklerle ve güzelliklerle dolu olduğunu bilmezler, bilemezler.

İnsan varlığı değişimden, yenilikten korkar ve çoğu zaman çok güç olsa bile alışıldık koşullarda kalmayı, çok iyi tanımadığı yeni bir duruma geçmemeyi tercih eder. Platon’un mağarası gibi. Bugün birçok insan farkında olmadan Platon’un mağarasında yaşıyor. Bilinmeyen karşısında büyük bir korkuları var ve kişisel olarak onları etkileyecek her değişimi reddediyorlar.

Fikirleri, projeleri, düşünceleri  ve en önemlisi düşleri olan insanlar var çevremizde aynı bizler gibi. Bu insanların bazıları bu düşlerini gerçekleştirebiliyorlar bazıları ise bir arpa kadar yol gidemiyorlar.  Düşlerini asla gerçekleştiremiyorlar çünkü doğrulanmamış binlerce korkuyla felç olmuş durumdalar. Adım dahi atamıyorlar. Harekete geçemiyorlar. Elleri ayakları kelepçeli şikayet edip duruyorlar. Bazen kendilerine bazen de etrafındakilere suç bulup, öfkeleniyorlar. Oysa anahtarlar yalnızca kendilerinde. Boyunlarında asılı ama asla ellerine alamıyorlar.

Çocuklar gelişme arzusundadır. Yetişkinler ise değişmemek için ellerinden geleni yaparlar. Unutmayın ki gelişmek istemiyorsak yavaş yavaş ölmeye başlamışız demektir. Ömür boyunca genç kalmak için gelişim göstermeye, öğrenmeye, keşfetmeye devam etmeliyiz. Ruhumuzu körelten alışkanlıkların içine ya da zaten yapmayı bildiğin şeylerin uyuşturan rahatlığına kendimizi kaptırmamalı ve dahası kapatmamalıyız.

Bize ilk adımı atmak zor da gelse, adım attığımız anda işler istediğimiz gibi gitmese de yola öyle ya da böyle bir şekilde çıkmalı ve daha da önemlisi karşılaştığımız problemler karşısında pes etmeyip yolumuza devam etmeyi sürdürebilmeliyiz. Hayat çok ilginç, gizemli, bakir ve henüz kimse tarafından tam olarak nedenleriyle niçinleri ile keşfedilmemiş. Güç anların gizli bir işlevinin olduğu, bizleri büyüttüğü, o anda ender olarak fark edilir. Büyücü kılığına girmiş meleklerin çirkin hem de çok çirkin ambalajlarla özenle sarmış oldukları harikulade hediyeler gibidir deneyimlerimiz. No pain no gain derler ya yabancılar hani bir bakımdan yalan da değil hani. Gel de böylesi bir hediyeyi sıkıyorsa kabul et. Zor tabii, en azından hiç de kolay değil.

Böylesi sınavlarla karşılaştığımızda genellikle öfke ya da umutsuzluk tepkilerini gösteririz. Bize haksızlık gibi gelen kötü ambalajlı hediyeyi haklı olarak reddederiz. Öfke sağırlaştırır, umutsuzluk kör eder. Veeeeee böylelikle bize sunulan büyüme fırsatını da kaçırırız. Kaçırılan fırsatlar sonrasında sert sert darbeler ve yenilgiler birbirini izler. Üzerimize çullanan şey aslında kader değil, mesajını yenilemeye çalışan hayatın kendisidir ama anlayana.

Proust’a göre bir sorunla karşılaşıncaya, bir olay umduğumuzdan farklı gelişinceye kadar, hiçbir şeyi doğru düzgün öğrenmiş sayılmıyoruz.

“ ...Yalnızca hastalık bile, hasta olmadığımız zaman asla farkına varamayacağımız süreçlerin farkına varmamızı, bu süreçlerin ne olduklarını öğrenmemizi sağlar. Her gece doğruca yatağına koşan, uyanıp tekrar ayağa kalkana kadar yaşamdan kopan bir adam, bırakın uyku üzerine büyük keşifler yapmayı, uyku ile ilgili küçücük bir gözlemde bulunmayı bile aklından geçirmeyecektir. Aslında o, uyuduğunun da farkında değildir. Ama birazcık uykusuzluk, uykunun değerini anlamamız açısından yararlı olacak, karanlığımıza ışık tutacaktır. Çok güçlü bir bellek, belleğin işleyişini incelemek için en iyi araç değildir...”

Artık yetişkiniz. Yazgımıza ağlayıp sızlanmak yerine bir şeyler yapma zamanıdır. Mutlu kurban yoktur. Kendimizi farkında bile olmadan kurban yerine koymak en iyi tercihimiz olarak bize görünür bizlere ama başka bir şeyler yapmayı da öğrenmeliyiz. Kurban rolünden kurtulmak istemek ama yerine koyacak bir şey bulamamak işi ilerletmez. Tabiat boşlukları sevmez. Yerine bir şey de koymalıyız. Yoksa değişime direnmeye devam ederiz. Önce yüzleşmek, sonra bir karar vermek ve akabinde yola devam edebilmek. Aksi durumda ölüm döşeğinde “ömrümde hiçbir şey yapmadım, istediğim hiçbir şeye sahip olmadım ama herkes beni nazik buldu” dersiniz. Şanslı iseniz biri bunları duyar, not eder ve kitap haline getirir. Eğer istediğiniz buysa başkalarının hayatlarını yaşamaya aynen devam.

Bazı insanlar tartışmayı pek sevmezler. İşe yaramadığını düşünürler. Karşı taraf için nasılsa anlamazlar, ya da nasılsa ikna olmazlar diye düşünürler. Ya da belki de tembelliklerinden, aman canım ne uğraşacağım derler. Peki ama sebep bunlar değil de ya ödleklik ise? Bazıları ise dişe diş, kora kor (corps à corps) tartışırlar. Düşüncelerini, inandıklarını coşkuyla söylerler. Onlar insanların, onlarla nasıl konuşursak bize onu yansıtan birer ayna olduklarını bilirler aslında. Bizler de işte bu ikinci tip insanlar arasında yer alabilmeliyiz. Senin yaşamını senden başka kimse değiştiremez. Gücün de, özgürlüğünde senin için de. Herkes kadar o yeteneğe ve potansiyele sahipsin aslında. Yaşamına sahip çık. Potansiyelini sakince kullanmasını bil. En azından bunun için bir uğraş ver. Einstein’ın sözünü de mutlaka hatırlamaya devam edelim: “Aslında herkes dahi olabilir. Ancak bir balığın yeteneğini ağaca çıkması ile ölçersiniz hayatı boyunca kendisinin aptal olduğunu düşünecektir.” .

Elde etmeyi öğrenmek için insanları ikna etmek, cüretkar olmak, deneyimlerde bulunmak, fikirlerini uygulamaya koymak, düşlerini somutlaştırmak gerekir. Bugün sana baskı yapan ve seni tamamen hapseden bu kölelik zincirini parçalamak gerekir. Hayatını yaşayabilmek adına özgürleşebilmen gerekir. Tüm bunlar için işte neler yapmalısın bir sonraki yazının içeriği olacak. Umarım keyif alıyorsunuzdur. Artık mağaramızdan güneşli, mis kokulu dışarıya çıkma zamanıdır.

Tadını çıkarmanız dileklerimle.

0 yorum:

Yorum Gönder