Kişisel
yüzleşmem
Kederler, düşüncelere
dönüştükleri anda bize acı çektirme güçlerini yitirirler
En son ne zaman içten
gelerek kahkaha attınız diye sormuştum bir önceki yazımı bitirirken ve tam
bu noktadan devam edeceğimi sizlere söylemiştim. Buyurun devam edelim ...
Ben ne zamandır kahkaha atmıyorum. Çoğu zaman tebessüm
ediyorum hatta güldüğüm de oluyor zaman zaman ama ne zamandır karnımın etleri
ağrıyana kadar derler ya hani o şekil kahkaha atmadım. Atmak istemedim değil,
Allah biliyor ya hem de çok istiyorum ama bir türlü denk gelmedi işte. Bir
zamanlar büyük zeka ürünü dahi olmayan bir çok şeye gülebilir, çoğu anlatılması
dahi gereksiz ve zor durumlar için kahkahalar atabilirdim. Peki ama ne
değişmişti hayatımda? Aslında hiçbir şey ya da belki aslında her şey... Eskiden
yalnızca kendim için yaşardım. Yalnızca ben vardım ve sonrasında diğerleri. Ben
mutlu olmalıydım. Sonra nerede o kopukluğu, o travmayı yaşadım bilemiyorum ama
bir şeyler oldu hayatımda ve ben fazlasıyla empati yapmaya başladım. Aslında
sonrasında anladım empati yapmadığımı yalnızca empati yapmanın arkasına
saklandığımı. Nasıl ve niçin oldu bilemiyorum ama ben sonra sonra anladım artık
kendi hayatımı kimseye dayatamadığımı ve başkalarınınkini kolayca hayatıma
buyur ettiğimi. Bir anda kendimi başkaları için çabalarken buldum. Yaptığım
fedakarlıkların fark edilmesini ve sonrasında bunun için minnet duyulmasını
istedim. Önce çok şansızım, istediğim
gibi olmuyor, bana da yazık yahu demelerim başladı . Sonra yavaş yavaş
kendimi daha az sevmeye başladım ve birgün bir baktım ki kendimle küsmüşüm.
Aynalarda dahi gözlerimizi birbirimizden kaçırır olmuşuz. Bu noktadan sonrası
zaten artık bilinç dışı yapılan mecburiyetlerimdi, sorgulamadan, tartışmadan
yaptığım. Elimden özgürlüğüm, mutluluğum alınmıştı. Farkında dahi olmadan
kendimi kısıtlamış, demir parmaklıklar arasına hapsetmiştim. Nasıl oldu dedim ya bilemeden, anlayamadan, insanların
beni sevmeyeceği korkusuyla kendi hayatımdan yine kendim vazgeçmiştim.
Başkaları için attığım her adımda kendimi biraz daha kanatır olmuştum.Sinirli
biri olmuş çıkmış, daha az gülen ve kolay kolay kahkaha atmayan biri olmuştum.
İşte bu nedenle önemlidir nedensiz kahkaha atmak, atabilmek. Sizin hangi
aşamada olduğunu ortaya koyan turnusol kağıdı gibidir. Eğer atabiliyorsanız
sorun yok bu yolda devam edin ama yok atmıyorsanız bir tıkanıklık var demektir.
Sonra ne mi oldu? Şefkatim ve şartsız sevgim zamanla
yerlerini biraz daha korkuya bırakır oldular. Daha az tahammül gösteren biri
olmuştum artık. Her şeyin iyi yanını görmeye çalışan insancıl yanım
törpülenmeye başlamıştı. Tek enayi ben
miyim yeter artık demelerim arttı sonra. Tanımadığım, yadırgadığım ve
dahası hiç alışamadığım özellikler gelip yerleştiler kişiliğime ve doğaldır
hayatıma. Daha bir panik, daha bir depresif özellikler sergilemeye başladım.
Yaptıklarımı artık yalnızca bir bir fedakarlık olarak görmeye başladım. Bunlara
ek olarak bir de kendime acıma başladı ki çekilir gibi değildi. İşin en kötü
yanı ise tüm bunların nedensiz (en azından ben neden olabilecek bir travma
hatırlamıyorum) başlaması ve ne olduğunu dahi anlayamadan bu noktalara erişmesi
sanırım.
Sonra yine nedensiz heyyy
ne oluyor? Artık kendine gel dedim kendime. Tüm bunlarda bir terslik vardı,
olmalıydı.Ben kurban değildim ve olmamalıydım, olamazdım. Çok şükür ben ve
ailem sağlıklıydık, para kazanıyorduk, işte ve evde çoğu zaman mutlu ve huzurlu
bir hayat yaşıyorduk. Kendimi bırakmam nankörlük gibi gelmeye başlamıştı. Tamam
bir yanım nemli, yapışkan ve karanlık bir deliğe doğru çekiliyordu ama diğer
yanda da sevdiklerim vardı ama daha da önemlisi kendi hayatım vardı. Bir kere
karar verdiniz mi her şey o kadar hızlı ve kolay oluyor ki şaşarsınız. Siz
hazırsanız istediğiniz, dilediğiniz, ihtiyacını duyduğunuz her şey gelip sizi
buluyor. Öyle de oldu. Dışarıdan yardım da alabilirdim ama ben kendimle
yüzleşerek kendi girdiğim kuyudan çıkmayı başarabildim. Yüzleşebilme ve bunu
yüksek sesle ifade edebilme çok önemli.
Düşünsenize dünyada sizi rahatsız edebilecek hiçbir durum
olmasa yaşamımız neye benzerdi? Fena olmazdı değil mi? Kabul edin bu durumdan
kim şikayetçi olabilir? O noktaya varmanın tek yolu zor da olsa gerçekle yüz
yüze gelebilmemizdir. Korkularımız taa ki yok olana dek korkularımızın
nesnesiyle karşı karşıya kalabilmemizdir yapmamız gerekli olan. Korkularımızı
görmezden gelmek, ötelemek, yok kabul etmek, kaygılarımızı büyütmekten başka
hiçbir şeye yaramaz. Onları sığınaklara saklamak yerine gün ışığına çıkarmamız
gerekir. Unutmayalım ki korkularımızı yaratanlar da yine bizleriz.
Hayatlarımızda bizleri korkutan şeylerden uzakta durmaya çabaladıkça,
korkularımızın büyük çoğunun kendi zihnimizin eseri olduğunu keşfetmemizi de
engellemiş oluyoruz.
Özgürlük bizim içimizdedir. İçimizden gelmelidir. Dışarıdan
bizlere verilmesini beklemek büyük hata olacaktır. Gandhi “dünyada görmek istediğin değişim sen ol” derken başlangıç noktasını
gayet güzel gösteriyor zaten. Kesin olan tek bir şey var o da değişimin
başkalarından gelmeyeceği, değişimin dışarıdan değil içeriden gelmesi
gerektiği. Ne bir örgüt, ne bir yönetim, ne yeni bir patron,ne de yeni bir eş
insanın yaşamını değiştirebilir. Gerçek senin yaşamını senden başka kimsenin
değiştiremeyeceğidir. Bu nedenle yaşamına kendin sahip çıkmalısın. Ben kendimle
ve korkularımla yüzleşerek başladım ve sonuç aldım. Sizlere de tavsiye ederim.
Proust’un dediği gibi “Kederler, düşüncelere dönüştükleri
anda bize acı çektirme güçlerini yitirirler.”
Bir sonraki yazıda biraz daha derinlere doğru yol alacağız.
Örneklerimiz olacak. Yolculuğumuz tüm hızıyla devam ediyor. Güneşli günler
artık hiç olmadığı kadar yakın. Gelin beraber güneşin tadını çıkaralım.
0 yorum:
Yorum Gönder