Yüzleşme
Hayatı nasıl
görüyorsunuz?
Kaçınılması hatta uzak
durulması gereken tuzaklarla dolu tehlikeli bir alan mı yoksa her köşe başında sizleri zenginleştirecek bir
deneyim sunan sürprizlerle dolu bir alan mı?
Sahi siz gerçekten nasıl görüyorsunuz?
Aslında sizlerden tuzak dolu ya da sürprizlerle dolu net
cevabını beklemiyorum. Bazen bol miktarda tuzak içermekte bazen ise beklenmedik
mutluluklar hemen yanı başımızda belirebilmekte. Hayat bu, bazen siyah bazen ise beyaz. Ne 1
ne de 0. Fuzzy mantığı burada da geçerliliğini sürdürmekte; hayatımız hep
grinin bir tonunda seyretmekte. Yüksek Mühendislik Matematiği dersinde
Fuzzy Logic (Bulanık Mantık) diye bir konu öğrenmiştik. Düşünüyorum da söz
konusu o konu, hayatın tam da özetiydi aslında. Hayatın yalnızca bir ya da
yalnızca sıfırdan oluşmadığını öğretirdi. Söz konusu mantığa göre yalnızca
siyahlar ve beyazlar yoktu, grilerde hatta grilerin tonları da vardı.
Hayatımızda karşımıza çıkan tüm durumlar için bu aslında
geçerli bir mantık. Önemli olan içinde bulunduğumuz andaki durum renginin siyaha
ya da beyaza ne kadar yakın olduğu. Aynı tüm hareketlerimizi belirleyen sevgi
ve korku oranlarımız gibi. Önemli olan bu karışıklık içerisinde hangi yöne
eğilimimiz olduğu. Bir taraf aslında asla yok olmuyor; ne pratikte, ne de
teorikte, ne felsefik olarak, ne de matematiksel olarak. Asla yok olmayan bu
ikili düzlemde önemli olan, tercihlerimiz ve bu tercihlerimizi sahiplenmemiz.
Gri alanlar illaki hep olmaya devam edeceklerdir. Yalnız siyah
ve beyaz renkten oluşan hayat bugün
yalnızca Çarşı’da J
Siyah beyazlı hayat aslında otuzlu yaşlara kadar sürüyor. Sonra yaşasın gri
hayat. Önemli olan gri renklerle dolu hayatımızda gri giyinmemeyi başarabilmek.
İsteklerimizin, hedeflerimizin, hayallerimizin ve bu uğurda aldığımız yol ve
çabaların yalnız siyah ya da yalnız beyaz olabilmesi, net olabilmesi.
Bu çıkarılsa da yazının bütününü bozmayacak iki paragraf
sonrasında net bir cevabınızın olmadığını biliyorum. Önemli olan hangi yöne
daha çok eğilim duymakta olduğunuz.
Gelin konuyu biraz daha irdeleyelim.
Başımıza gelen şeyleri sanki bize dayatıyorlarmış gibi ve
biz de istemeden buna maruz kalıyormuşuz gibi yaşadığınızı hissediyor musunuz?
“Çok şansızım,
istediğim gibi olmuyor”, “ben şunu
tercih ederdim” gibi ifadeler kullanıyor musunuz?
Bir olay istediğiniz gibi gitmediğinde ne kötü ya da yazık der
misiniz?
Bir çoğumuz eminim tüm bunları ama sesli ama içimizden ama
coşkulu ama kaygılı diyoruzdur. Eminim tüm bunları bir durumu serinkanlılıkla kabul eden birinin bilgeliği ile değil
de daha çok üzgün bir tonda hatta bir boyun eğme tavrı içerisinde ifade ediyoruzdur.
İşte bizim gibilerin farkına bile varmadan oynadıkları bu role Kurban rolü denmekte.
Bakın biraz daha devam edeyim. Başkaları için çaba gösteren biri olmayı
seviyoruz ve buna karşılık
fedakarlıkların karşılığında değer görmeyi umuyoruz. Dahası biraz da kendimizden
şikayet etmeyi ve böylece insanların sempatisini kazanmayı seviyoruz. Oysa
kaçırdığımız ya da bilmediğimiz nokta kendi tercihlerini üstlenen ve yaşamayı
seçtiklerini yaşayanlar her zaman için çok daha cazip oldukları.
Başka önemli bir tespit ise tüm bu yaptıklarımızın birer tercih
olmaması. Bugün benden bekleneni
yapacağım demiyorsun. Bilinç dışı bir şekilde kendini bunu yapmaya mecbur
hissediyorsun. Yoksa seni sevmeyeceklerini artık seni istemeyeceklerini
sanıyorsun. Dolayısıyla farkına bile varmadan kendini fazlasıyla kısıtlama
dayatıyorsun. Yaşamın fazlasıyla kısıtlanmış oluyor. Ve sonunda kendini özgür
hissetmiyorsun. Ve işin traji komik tarafı bu nedenle başkalarına
öfkeleniyorsun.
Herkes başkaları için
çabalasa, herkesin yaşamı iyileşmiş olur düşüncesi ise tamam romantik ama
bir o kadar da naif bir kişisel aldatmaca. Aslında şunu itiraf etmek gerekiyor
sanırım; tüm bunların belki de nedeni farkında olmadan insanlardan korkuyor
olmamız. Kendimiz olmak için
dayatmalarda bulunamıyoruz, bundan kaçıyoruz. En azından tereddüt ediyoruz.
Arzularımızı, isteklerimizi çoğu kere ifade dahi edemiyoruz. Başkalarının
iradesine karşı gelmekte ve açıkça bir reddi söze dökmekte güçlük çekiyoruz. Kısacası
kendi yaşamımız gerçekten yaşamıyoruz, başkalarının tepkilerinden korkarak
fazlasıyla onlara göre davranıyoruz.
Düşünsenize hayatlarımızdaki tüm olumsuzlukların sebebini
kimi zaman yıldızlara, kimi zaman yaşımıza, kimi zaman sosyo ekonomik
durumumuza, ama her seferinde de bizim dışımdaki nedenlere bağlar dururuz.
Uyanma zamanı geldi de geçiyor dostlar. Sevgili arkadaşlar artık uyanın,
kendinize gelin. Hayatlarınız sizlerin hayatları ve sizler kaderlerinizin
efendilerisiniz. Tüm başınıza gelenlerin tek nedeni ve sebebi sizlersiniz.
En son ne zaman içten
gelerek kahkaha attınız? Benim çok oldu. Ya sizin? Bir sonraki yazıma tam
bu noktadan başlayacağım. Sonrasında çözüm öncesinde bir kaç satır daha
karalayacağım. Aslında bir kaç kişisel not düşeceğim. Zor olanı yapacağım.
İnsanın kendisiyle yüzleşmesi zordur, çarpıcıdır.
Kabullenilmesi zordur. Ama bir sonraki aşama için de şarttır. Yazdıklarım
doğaldır ki tüm insanları içermiyor. Kendi bildikleri yolda ilerleyen ve
başkalarının fikirlerinin kendilerini yıpratmasına ve dengelerinin bozulmasına
izin vermeyenler de vardır. Dilerim siz onlardansınızdır. Eğer öyle ise
şanslısınız ve işin güzel yanı şansınızı yine siz kendiniz yaratmış durumdasınız.
Benim için kıskanılacak kişilersiniz. Aman hep öyle kalmaya devam edin.
Kesinlikle en azından bence doğru
yoldasınız. Bu yazıyı ve bir önceki giriş yazısını da boşa okudunuz demektir.
Bir sonraki en az iki yazıyı da zinhar okumayın derim sizlere. Ama değil iseniz
yazdıklarımı düşünün.
Yolculuk şimdilik çok eğlenceli geçmiyor, koyu gri yağmurlu
ve soğuk bir havada yürüme gibi ama inanın bundan sonrası çok daha güneşli ve
renkli olacak. Görüşmek üzere!
son altı aydır ufak adımlarla bu değişikliklere başladım kendimde...aynı yönde devam etmek çabasındayım...
YanıtlaSilÖnemli olan zaten başlayabilmek, gerisi illaki gelecektir ... Bir kere hayır dedik mi dünyanın üzerimize yıkılmadığını da görmüş oluruz . Gerisi zaten çok kolay olacaktır. Kendi hayatlarımızı yaşamak için uğraş vermeliyiz. Mutluluk ve iç barış için bu şart. Yorumunuz için çok teşekkür ederim.
YanıtlaSilSevgi ve saygılarımla,