Tarihin tozlu sayfalarına yapılan her bir yolculukta gördüğümüz
genelde hep aynı şeydir: insanlığı birleştirmek, fikir ve inanç farklılıklarını
ve bunlardan doğan çekişme ve kavgaları ortadan kaldırmak, insanın
sömürülmesine, başka insana köle
olmasına engel olmak için ortaya çıkan bütün dinlerin, ideolojilerin ve felsefe
akımlarının, neticede başka bölünmelere, başka kamplaşma ve kutuplaşmalara,
yeni yeni kavga ve uyuşmazlıklara yol açmışlardır. Bu nasıl yaman bir
çelişkidir değil mi?
Düşünün ki bırakın farklı din ve ideolojileri, aynı dinin
bünyesi içinde dahi çeşitli mezhepler, mabetlerini ayırabilmekte, mezarlıklarını
bölebilmekte ve hatta hatta ahirette
dahi cennetin sadece kendileri gibi inananlara mahsus olduğunu ileri sürebilmektedirler.
Dünyayı hadi geçtik, cenneti bile parsellemekten geri kalmamışlar. Bugün ülkemizdeki ortak dile, köke, görünüşe, örf ve
adetlere hatta dine sahip olmamıza rağmen Sünni-Alevi yapay ve provakatif
bölünmesi ya da Ortadoğu’daki ülkelerde yaşanan kargaşanın sebeplerinden
birinin bu olması – en azından bir birliğin, bütünlüğün sağlanamıyor olmasının
arkasında yatan sebebin bu olması -
bunun belki de bize en yakın örnekleri olarak karşımıza çıkmakta.
Tüm bu ayrıştırma, bölünme ve ötekileştirme çabasına ek
olarak bugünün insanının, devamlı gelişen teknoloji, gittikçe artan işsizlik,
her geçen gün zorlaşan kentsel yaşam, toplum dışı bırakılma, ırkçılık,
terörizm, manevi değerlerdeki anarşi, ferdin robotlaşması gibi daha bir çok
problemle karşı karşı olduğunu görmekteyiz.
Karamsar ve her geçen gün kötüye giden bir yapılanma.
Amacımız insanlar arasında dostluk ve sevgi bağlarının güçlenmesi, insan
kişiliğinin yüceltilmesi, insanlığın özgürlük ve barış içinde gelişmesi olmalıyken
düştüğümüz duruma ne kadar da acıydı. İşte böylesi karanlık bir gecede doğan
bir güneş, yeşeren bir filiz gibiydi oğluma okuduğum kitap.
Kitabın ismi Gökkuşağının Tüm Renkleri. Tübitak Popüler Bilim Kitaplarından
çıkmış sıradan 3+ yaş kitabı gibi görüntüsünün ardında tüm yukarıda
saydıklarımdan kaynaklanan sıkıntılı ve gri havayı aydınlatacak türden bir
kitaptı. Orjinal ismi The Colors of the Rainbow. Yazan Jennifer Moore-Malinos ve resimleyen ise
Marta Fabrega. Kitabın çevirsini ise Umut Hasdemir gerçekleştirmiş.
Oğluma bugüne kadar okuduğum en güzel, en anlamlı ve en
umut verici kitaplardandı. Büyük keyif aldım. Aslında tüm yaş gruplarına
okutulması gerekli olan kitaplardan.
“Gökkuşağında
birçok renk vardır ve her bir renk diğerinden farklıdır. Her renk tek başına
eşsiz ve özeldir, ama yan yana geldiklerinde en güzel, harika bir manzarayı,
yani gökkuşağını oluştururular”.
Her insan, her toplum, her ırk, her ülke kendilerine göre
önemli ve özeldir. Farklıdır ve ayrıcalıklıdır. Her bir insan evrenin
kendisidir aslında. İnsan Tanrı'dan ayrı bir varlık değildir. Onun
görünümlerinden sadece bir tanesidir. Bugün bu gerçeği, bu hissiyatı, unutmuş
olsak da insan; potansiyelinde, özünde Tanrısal özelliklere sahip olan ilahi
bir varlıktır. Parça bütüne aittir. Daha tasavvufi bir ifade ile gerçek olan
“Bir”di. Tüm evren “Bir”in farklı biçim ve nitelikteki yansımalarından
ibarettir. Gerçek sır, Tanrısallığı insanın içinde görebilmesidir.
Unutmamalıdır ki “Kendini bilen Tanrı'yı
da bilir...”
Kitaba geri dönecek olursak, “İnsanlar her ne kadar dıştan farklı görünseler de içlerinde hep
aynıdırlar. Derilerimizin çok farklı renkleri ve renk tonları vardır. Fakat
derilerimiz ne kadar farklı görünürse görünsün, açık ya da koyu hepimizin rengi
güzeldir”.
Kitap göz renklerimizden, saçlarımıza, giydiklerimizden,
yediklerimize ve konuştuğumuz dillere kadar farklılıklarımızı ve tüm
farklılıkların aslında güzelliklerinden ve ortaklıklarından bahsederek devam
etmekte.
“Bazı kişiler
birden çok dil konuşur ama hepimiz iletişim kurmak için dilden yararlanırız.
Başkalarının ne söylediğini anlamıyorsak bile, bir gülümsemenin ne demek
olduğunu hepimiz anlarız. Haydi hep beraber gülümseyelim”.
Ufacık, miniminnacık yavrularımıza daha anlamaya
başladıkları ilk dönemlerde verilmeye, anlatılmaya, öğretilmeye calışılanların
güzelliğine ve ulviliğine bakar mısınız?
Daha küçük yaşta her gökkuşağının eşsiz olduğunu ve/fakat
her birinde aynı olan bir çok şeylerin de olduğunu öğreniyorlar, aynı
insanların da kendi içlerinde eşsiz
oldukları ve mutlu olmak, üzülmek, sevmek, acı duymak, mutluyken gülmek,
üzgünken ağlamak, düşüldüğünde acı duymak, kötü bir rüya gördüğümüzde korkmak
ve bizim için özel olan birisiniz bizi kucakladığında sevgisini ve sevgimizi
hissetmek gibi bir çok ortak yönlerinin de olduğu gibi.
“Tıpkı bir
gökkuşağında olduğu gibi, bizim de hem eşsiz hem de benzer yönlerimizin
olduğunu gördük. Hepimizin derisi, saçı ve gözleri var. Hepimiz giysi
giyiyoruz, iletişim kurmak için dil kullanıyoruz ve yemek yiyoruz. Hepimizin
hisleri, düşünceleri, umutları ve düşleri var. Canımız acıdığında ağlıyoruz,
mutlu olduğumuzda da gülüyoruz”. Yani diyor kitap tüm farklılıklarımıza
rağmen aslında aynıyız, biriz ve eşsiziz.
Tekrar başa dönecek olursak aynı din içindeki mezheplerin
mabet ve mezarlık ayrımlarından, ötekileştirmelerinden, insan alt ya da üst
(nasıl tanımlarsanız tanımlayın) kimlik üzerinden birleşmesine. Italo Calvino
kitapları okuduğun kitaplar ve okumadığın kitaplar (okumana gerek olmayan kitaplar)
olarak iki bölüme ayırır. Kişisel fikrim bu kitabın çok değerli ve mutlaka
okunması ve okutulması (hatta bol bol, tekrar tekrar okunup, okutulması)
gereken bir kitap olduğu yönündedir.
İngiliz filozof ve sosyolog olan Herbert Spencer, bir
insanın değerinin okuduğu kitaplarla ölçülebileceğini söylemiş. Bu kitabı okuyun ve okutun. Kendinizi değerli
hem de çok değerli hissedeceksiniz.
“Haydi,
farklılıklarımızı kutlayalım! Haydi, eşsiz oluşumuzun değerini bilelim! Haydi,
bir araya gelelim ve bir gökkuşağı oluşturalım” diyerek kitap sona eriyor.
Farklılıkları ötekileştirmek için değil, kutlamak için ön plana çıkarmak, her
bir bireyin ne kadar özel olduğunun altını çizmek ve bir olmak, birlik olmak,
kardeşce, barışça, huzur içerisinde yaşayıp ışık olmak, gökkuşağı olmak, olabilmek,
en azından bunun için emek harcamak, en azından aynı yöne bakabilmek, bir amaç
birlikteliğine sahip olabilmek.
Aynada gözlerimizin taa içlerini mutlu ve güvenle bakıp,
kendimizle ve çevremizle barışık yaşayabilmek için gerekli olan bir kitaptı. Okumanızı
içten tavsiye ederim.
Haydi hep beraber gülümseyelim! Haydi, farklılıklarımızı
kutlayalım! Haydi, eşsiz oluşumuzun değerini bilelim! Haydi, bir araya gelelim
ve bir gökkuşağı oluşturalım.
Nefis bir yazı! Tebrik ederim. Bu kitabı çıkar çıkmaz almıştım ve büyük bir heyecanla okumuştum. Hatta Ekin'le okuduktan sonra okuluna da göndermiştim, sınıfta beraber okusunlar diye (güzel şeyleri paylaşmak gerekir, değil mi?) Küçücük yaşta bu düşünceler çocukların içlerinde yeşerirse dünyaya dair umudumuzu sürdürebiliriz belki de...
YanıtlaSilBöyle bir kitap böyle bir yazıyı hakediyor kesinlikle :)
Sevgiler
Sizin de okumuş olmanıza ve benzer düşünmene çok sevindim. Gerçekten de okunası ve tavsiye edilesi bir kitap :)
YanıtlaSilSenin de belirtmiş olduğun üzere bu ve benzeri kitaplar olduğu sürece geleceğe dönük umutlarımız varlıklarını hep koruyacaktır.
Sevgi ve saygılarımla,