Bu Blogda Ara

3 Eylül 2013 Salı

Rara sunt cara 3

En iyi küçük çalı

Bazı insanlar vardır dolu bir bardağa atılan bir damla ya da karışımın patlamasını sağlayan bir damla gibidirler. Onların katılımlarıyla işler harekete geçer, ivmelenir, değer kazanır.  1+1 bu tür insanların sayesinde bazen 3 bazen 4 hatta bazen 5 olabilir. Sinerji sağlayan insanlardır bunlar. Yüksek enerjili olurlar ve ortama mutluluk ve pozitiflik katarlar. Serkan işte böyle biriydi. Belirlenmiş bir görevi yoktu. Bazen tabakları topluyor, bazen masaları temizliyordu. Bazen de siz daha istemeden karpuz  ya da kahve ikramında bulunuyordu. 

Organizasyon için belki çok büyük görevleri yoktu ama yine organizasyon için Fenerbahçe’deki Alex (tabii asla bir Alex olamaz), Galatasaray’daki Hagi’ydi aslında. Sürekli güler yüzü ile her yerdeki açığı kapatıyor dahası değer katıyordu. Martin Luther King “Eğer sizden sokakları süpürmeniz istenirse, Michelangelo’nun resim yaptığı, Beethoven’ın beste yaptığı veya Shakespeare’in şiir yazdığı gibi süpürün. O kadar güzel süpürün ki gökteki ve yerdeki herkes durup “Burada işini çok iyi yapan bir çöpçü yaşıyormuş” desin.' sözünü sanki Serkan için etmişti.

Bizim işini iyi yapan insanlara ihtiyacımız var. Ne iş yaptığımız önemli değil, işimizi nasıl yaptığınız önemli. Serkan işini iyi yapan biriydi. Serkan için ne iş yaptığı değil, nasıl yaptığı önemliydi. Serkan hareket ve davranışlarıyla ve daha önemlisi tavırlarıyla oradaki yalnız otel çalışanlarına değil tüm misafirlere de örnek oluyordu. Ne iş yapmanın önemli olmadığını ama nasıl yapmanın çok daha önemli olduğunu adım adım, ders verir gibi bizlere öğretiyordu adeta. Serkan farklı ve özel birisiydi. Serkan sanki Douglas Malloch’un "

En İyisi Ol" şiirini hayatına şiar etmiş birisiydi.

'Dağ tepesinde bir çam olamazsan,
Vadide bir çalı ol.
Fakat oradaki en iyi küçük çalı sen olmalısın.

Çalı olamazsan bir ot parçası ol, bir yola neşe ver.
Bir misk çiçeği olmazsan bir saz ol.
Fakat gölün içindeki en canlı saz sen olmalısın.

Hepimiz kaptan olamayız, tayfa olmaya mecburuz.
Dünyada hepimiz için bir şey var.
Yapılacak büyük işler, küçük işler var.
Yapacağınız iş, size en yakın olan iştir.

Cadde olamazsan patika ol.
Güneş olamazsan yıldız ol.
Kazanmak yahut kaybetmek ölçü bile değildir.
Sen her neysen, onun en iyisi olmalısın.'

Serkan tatilde beni oldukça etkileyen biri oldu. Onu tanıdığım için kendimi çok mutlu sayıyorum. Bu satırlar yazılmasaydı tatil eksik anlatılmış olurdu.

Diğer biri de Erdinç ya da nam-ı diyar Edi. Kendisi SPA için çalışan bir neferdi. Hani SPA onundu deseler inanırdım zira o kadar gönüllü ve azimli çalışmaktaydı. Sürekli bir faaliyet, sürekli bir ilgi. Yorulmak bilmeden sabahın kör karanlığından, akşamın zifiri karanlıklarına kadar masajın yararlarını ve her anlattığı kişiye yapacağı çok özel indirimi anlattı durdu. Daha tesise adımımızı atmakla tanıştık kendisiyle. Nereden geldiğimizi ve adlarımızı öğrendikten ve kendisini ve SPA’yı tanıttıktan sonra başladı masajın yararlarını anlatmaya. Biz artık dönüyorduk, o anlatmaya devam ediyordu. Nereden çıksak, kafamızı nereye uzatsak gülen bir Edi ile burun burunaydık. Adam bizi mi takip ediyordu anlamadım. Her zaman bir gülen yüz ve mutlaka bekliyorum sözleri ve benim tabii tabii mutlaka geleceğim sözüm. O kadar çok ilgilendi, o kadar çok anlattı ki ben artık yahu kabul edip yaptıralım bir mesaj sözlerine bile başladım. Oğlumu bir süreliğine eşime bırakabilsem yaptırtacaktım da ama eşim tatile gelmişti ve dinlenmeye, kitap okumaya, uyumaya, televizyon seyretmeye ve hiç bir şey yapmadan oturmaya ihtiyacı vardı. Onu rahatsız edemezdim. Etmedim de. Bazı adamlar manikür-pedikürle uğraşırlarken, ben ve iki oğlu olan adam sürekli çocuklarımızla beraberdik. Bu bakımdan masaj da yalan oldu benim için. Olan Edi’ye oldu. Ayıp ettik Edi’ye.

Her çalışan iyi idi gibi bir durum da aklınıza gelmesin. Sineğin yağını çıkarmaya çalışan bir kanserli yapı da yok değildi tesiste. Yahu siz hiç bir meyve tabağına 30 TL ödeme yapabilir misiniz? Sanmayın ki günlerce yiyeceğiniz bir tabak bu. Hepi topu bir yemek tabağı ve üzerindeki bir kaç tane kiraz, şeftali ve karpuz. Karpuz zaten bütün tabağı neredeyse kaplamış. Pazarda bedava neredeyse almayanı dövüyorlar. Sıcak kumlarda yanıp tutuşurken eşimin meyve isteyeceği tuttu. Hiç bir şey yapmadan ve sürekli kitap okuyaraktan zaman geçirmek nedir bilemem, hiç yaşamadım nicedir ama zor olsa gerek dedim ve bu isteği neşe ile kabul ettim. Neşem içimde patladı. Önce şaka yapıyorlar zannettim. Fiyatı duyan bizim bir naturmort satınaldığımızı sanır. Tam bir soygun anlayacağınız. Sen ömründe kazandın mı o kadar para diyecektim ama tatilimiz bozulmadın dedim ve kös kös verdim parayı. Aynı kanserli yapı waffle da yapıyordu ve güzel de yapıyorlardı. Aldık efendim, ondan da aldık. Ama meyve kadar acıtmadı canımı. Tabii ki afiyet şeker olsun, ben parasında değilim, neye harcamıyoruz ki günlük hayatlarımızda ama benim sıkıldığım orada keriz yerine koyulmamız. Ne yalan söyleyeyeim keriz gibi taa içimde hissettim sayelerinde.

Çalışanların bu kısa analizi ile bu bölümü de tamamlamış oluyorum. Bir sonraki bölüm de Muhteşem Türk ailesi ve füzyon müzik bizlerle beraber olacaklar. Çok uzatmadan yazabilirsem bu bölümleri kalan kısım oğluma ait bölümler olacak. Ne yazacağımı şimdilik ben de bilemiyorum ama zaten önemli olan ne yazacağım değil nasıl yazacağım :)

Sevgiyle kalın,

2 yorum:

  1. Gerçekten böyle insanlar, enerjileri ve çalışkanlılıkları ile ortamı güzelleştirir, pozitif katkı sağlarlar. O insanların artması ve her yerde karşımıza çıkmalarını diliyorum :)

    Umarım bir gün fırsatın olur da Edi'ye masaj yaptırabilirsin ;)

    :)))

    YanıtlaSil
  2. Serkan'nın suratı şu anda bile aklımda, o kadar yer etmiş bende. Değişik, farklı ve özel bir adamdı. Keşke etrafımız Serkan'larla dolsa, hepimiz çok daha mutlu yaşardık. Edi'ye ise ayıp ettim. Belki bir gün kim bilir :)

    YanıtlaSil