En iyi küçük çalı
Bazı insanlar vardır dolu bir bardağa atılan bir damla ya da
karışımın patlamasını sağlayan bir damla gibidirler. Onların katılımlarıyla
işler harekete geçer, ivmelenir, değer kazanır.
1+1 bu tür insanların sayesinde bazen 3 bazen 4 hatta bazen 5 olabilir.
Sinerji sağlayan insanlardır bunlar. Yüksek enerjili olurlar ve ortama mutluluk
ve pozitiflik katarlar. Serkan işte böyle biriydi. Belirlenmiş bir görevi
yoktu. Bazen tabakları topluyor, bazen masaları temizliyordu. Bazen de siz daha
istemeden karpuz ya da kahve ikramında
bulunuyordu.
Organizasyon için belki çok büyük görevleri yoktu ama yine
organizasyon için Fenerbahçe’deki Alex (tabii asla bir Alex olamaz),
Galatasaray’daki Hagi’ydi aslında. Sürekli güler yüzü ile her yerdeki açığı
kapatıyor dahası değer katıyordu. Martin Luther King “Eğer sizden sokakları süpürmeniz istenirse, Michelangelo’nun resim
yaptığı, Beethoven’ın beste yaptığı veya Shakespeare’in şiir yazdığı gibi
süpürün. O kadar güzel süpürün ki gökteki ve yerdeki herkes durup “Burada işini
çok iyi yapan bir çöpçü yaşıyormuş” desin.' sözünü sanki Serkan için
etmişti.
Bizim işini iyi yapan insanlara ihtiyacımız var. Ne iş
yaptığımız önemli değil, işimizi nasıl yaptığınız önemli. Serkan işini iyi
yapan biriydi. Serkan için ne iş yaptığı değil, nasıl yaptığı önemliydi. Serkan
hareket ve davranışlarıyla ve daha önemlisi tavırlarıyla oradaki yalnız otel
çalışanlarına değil tüm misafirlere de örnek oluyordu. Ne iş yapmanın önemli
olmadığını ama nasıl yapmanın çok daha önemli olduğunu adım adım, ders verir
gibi bizlere öğretiyordu adeta. Serkan farklı ve özel birisiydi. Serkan sanki
Douglas Malloch’un "
En İyisi
Ol" şiirini hayatına şiar etmiş birisiydi.
'Dağ tepesinde bir çam olamazsan,
Vadide bir çalı ol.
Fakat oradaki en iyi küçük çalı sen
olmalısın.
Çalı olamazsan bir ot parçası ol,
bir yola neşe ver.
Bir misk çiçeği olmazsan bir saz
ol.
Fakat gölün içindeki en canlı saz
sen olmalısın.
Hepimiz kaptan olamayız, tayfa
olmaya mecburuz.
Dünyada hepimiz için bir şey var.
Yapılacak büyük işler, küçük
işler var.
Yapacağınız iş, size en yakın
olan iştir.
Cadde olamazsan patika ol.
Güneş olamazsan yıldız ol.
Kazanmak yahut kaybetmek ölçü
bile değildir.
Sen her neysen, onun en iyisi
olmalısın.'
Serkan tatilde beni oldukça etkileyen biri oldu. Onu
tanıdığım için kendimi çok mutlu sayıyorum. Bu satırlar yazılmasaydı tatil
eksik anlatılmış olurdu.
Diğer biri de Erdinç ya da nam-ı diyar Edi. Kendisi SPA için
çalışan bir neferdi. Hani SPA onundu deseler inanırdım zira o kadar gönüllü ve
azimli çalışmaktaydı. Sürekli bir faaliyet, sürekli bir ilgi. Yorulmak bilmeden
sabahın kör karanlığından, akşamın zifiri karanlıklarına kadar masajın
yararlarını ve her anlattığı kişiye yapacağı çok özel indirimi anlattı durdu.
Daha tesise adımımızı atmakla tanıştık kendisiyle. Nereden geldiğimizi ve
adlarımızı öğrendikten ve kendisini ve SPA’yı tanıttıktan sonra başladı masajın
yararlarını anlatmaya. Biz artık dönüyorduk, o anlatmaya devam ediyordu. Nereden
çıksak, kafamızı nereye uzatsak gülen bir Edi ile burun burunaydık. Adam bizi
mi takip ediyordu anlamadım. Her zaman bir gülen yüz ve mutlaka bekliyorum sözleri ve benim tabii tabii mutlaka geleceğim sözüm. O kadar çok ilgilendi, o kadar
çok anlattı ki ben artık yahu kabul edip
yaptıralım bir mesaj sözlerine bile başladım. Oğlumu bir süreliğine eşime
bırakabilsem yaptırtacaktım da ama eşim tatile gelmişti ve dinlenmeye, kitap
okumaya, uyumaya, televizyon seyretmeye ve hiç bir şey yapmadan oturmaya
ihtiyacı vardı. Onu rahatsız edemezdim. Etmedim de. Bazı adamlar
manikür-pedikürle uğraşırlarken, ben ve iki oğlu olan adam sürekli
çocuklarımızla beraberdik. Bu bakımdan masaj da yalan oldu benim için. Olan
Edi’ye oldu. Ayıp ettik Edi’ye.
Her çalışan iyi idi gibi bir durum da aklınıza gelmesin.
Sineğin yağını çıkarmaya çalışan bir kanserli yapı da yok değildi tesiste. Yahu
siz hiç bir meyve tabağına 30 TL ödeme yapabilir misiniz? Sanmayın ki günlerce
yiyeceğiniz bir tabak bu. Hepi topu bir yemek tabağı ve üzerindeki bir kaç tane
kiraz, şeftali ve karpuz. Karpuz zaten bütün tabağı neredeyse kaplamış. Pazarda
bedava neredeyse almayanı dövüyorlar. Sıcak kumlarda yanıp tutuşurken eşimin
meyve isteyeceği tuttu. Hiç bir şey yapmadan ve sürekli kitap okuyaraktan zaman
geçirmek nedir bilemem, hiç yaşamadım nicedir ama zor olsa gerek dedim ve bu
isteği neşe ile kabul ettim. Neşem içimde patladı. Önce şaka yapıyorlar
zannettim. Fiyatı duyan bizim bir naturmort satınaldığımızı sanır. Tam bir soygun anlayacağınız. Sen ömründe kazandın mı o kadar para diyecektim ama tatilimiz
bozulmadın dedim ve kös kös verdim parayı. Aynı kanserli yapı waffle da
yapıyordu ve güzel de yapıyorlardı. Aldık efendim, ondan da aldık. Ama meyve
kadar acıtmadı canımı. Tabii ki afiyet şeker olsun, ben parasında değilim, neye
harcamıyoruz ki günlük hayatlarımızda ama benim sıkıldığım orada keriz yerine
koyulmamız. Ne yalan söyleyeyeim keriz gibi taa içimde hissettim sayelerinde.
Çalışanların bu kısa analizi ile bu bölümü de tamamlamış
oluyorum. Bir sonraki bölüm de Muhteşem Türk ailesi ve füzyon müzik bizlerle
beraber olacaklar. Çok uzatmadan yazabilirsem bu bölümleri kalan kısım oğluma
ait bölümler olacak. Ne yazacağımı şimdilik ben de bilemiyorum ama zaten önemli
olan ne yazacağım değil nasıl yazacağım :)
Gerçekten böyle insanlar, enerjileri ve çalışkanlılıkları ile ortamı güzelleştirir, pozitif katkı sağlarlar. O insanların artması ve her yerde karşımıza çıkmalarını diliyorum :)
YanıtlaSilUmarım bir gün fırsatın olur da Edi'ye masaj yaptırabilirsin ;)
:)))
Serkan'nın suratı şu anda bile aklımda, o kadar yer etmiş bende. Değişik, farklı ve özel bir adamdı. Keşke etrafımız Serkan'larla dolsa, hepimiz çok daha mutlu yaşardık. Edi'ye ise ayıp ettim. Belki bir gün kim bilir :)
YanıtlaSil