Panslavizm
“Sen neden bir rus ile
evlenmedin çok merak ediyorum?”
Hassss s..r! Kesin o kıza öküz gibi baktığımı gördü. Ahh be oğlum be, insan daha dikkatli olmaz mı?! Direk itiraz mı edeyim yoksa ne dedin? dalmışım nereye baktığımın
farkında bile değilim canım mı diyeyim? Hızlı düşün aradaki bu boşluk hiç iyi olmaz.
“Hayır hem çok
güzeller ve hem de beraber oldukları kişileri el üzerinde tutuyorlar. Yüzleri
de sürekli gülüyor. Gerçekten hiç düşünmedin mi?”
Çok şükür baktığımı
görmemiş. Genel bir konuşma yapıyor gibi. Gerçekten de böylesi bir merakı
olabilir mi yoksa beni mi deniyor? Dalga mı geçiyorsun şimdiki aklım olsaydı
hiç evlenmez olur muydum, desem mi? Bu çok mu fazla gerçekçi olur? Yok yok bu
fazla kaçar. Benim panslavizm ülkü mü bir yerden yoksa duymuş olabilir mi?!
Sanmıyorum bu ülkümü yalnızca çok yakın erkek arkadaşlarıma anlattım, onlar da
beni satmazlar.O zaman neden soruyor ki, beni mi deniyor ...
“Şu ilerideki çocuk
Boğaziçi’nden ve muhtemelen İnşaat bölümündendi. Yanındaki kızı gördün mü? Kız
çocuğun etrafında pervane sanki ve ne kadar da hoş değil mi?”
Hoş mu? Yalnızca hoş
mu!!!? O bir afet. Herif evet çok şanslı olsa gerek. Ülkümü bilmiyor J Saati nacardan, kızı macardan alacaksın desem acaba bana nasıl bir tepki verirdi şimdi? :)
Otelimiz slav ırkının her yaş ve her ülkesinden bir çok
insanıyla dopdoluydu. Güzel olanları tabii ki vardı ve oldukça kilolu olanları
da. Erkeklerinin zaten tamamı kiloluydu. Erken kahvaltı sonrası hemen, hem de
hiç zaman kaybetmeden bira içmek bu
kiloların bir nedeni olabilir. Bu konu bence araştırılmaya değer bir konu ve
patronum ve eşim izin verirse yerinde bu konuyu araştırmak çok isterim. Bu konu
üzerindeki gelişmeleri şansım olur da yaver giderse ve izin almayı başarabilirsem sizinle ayrıca paylaşacağım.
Süslü olanları da vardı oldukça rüküş olanları da. Bazıları
elbisesine göre oje rengini değiştiriyordu. Giysiler ise aman Allahım sanki
Oscar ödül töreni için kırmızı halıda yürüyecekler o derece. Ben bu kadar frapan, bu kadar rüküş giysili
kadını bir arada daha önceden görmemiştim. Eskiden hani apartman topuk denen
bir tabir kullanılırdı yüksek topuklu ayakkabılar için. Benim bu sefer
gördüklerime apartman demek o ayakkabılara hakaret etmek olurdu. Bu ayakkabılar
gökdelen topuklu ayakkabılardı ve sayıları oldukça fazlaydı. Kendinizi bayanlar
basketbol ligi için düzenlenmiş Oscar partisinde sanıyordunuz. Tamam içlerinde
kendisine hem de uzun süre baktıracak olanları da vardı ama bu kadarı Cannes’da
olmalıydı Marmaris de değil. Eşim ise yanında yalnızca tek bir bermuda şort
getirerekten tüm o eşsiz ve pırıltılı geceleri aynı şort ve değişik tshirtlerle
tamamladı. Topuklu ayakkabı mı? Tabii ki yoktu. Yanında yalnızca converse’lari
vardı. Doğal olarak da bize böyle giyinenlerin dedikodusunu yapmak düştü.
Çılgın olanları da vardı. Bir sabah oğlumla denizde oyun
oynuyoruz. Eşim de hemen kıyıda bizle muhabbet ediyor. Hemen yanımıza bir çift
ve bir fotoğrafçı geldi. Fotoğrafçı önce kızın fotoğraflarını çekmeye başladı.
Ama ne fotoğraflar, ne pozlar. Hani anlatılmaz yaşanır derler o derece. Sonra
asıl abim işe katıldığı zaman işin rengi kırmızı noktaya dönmeye başladı. Ben
eşime bunlar birazdan burada dayanamayıp bir arada olmaya başlarlar dedim. Bir
süre sonra fotoğraf çekimi tamamlandı ve fotoğrafçı yanımıza gelip sanki hiç
bir şey olmamış gibi Gezi olaylarının doluluğu olumsuz olarak çok etkilediği
yönünde oldukça ciddi konuşma yaptı. Abla ile abi ise sigaralarını yakmış
güneşleniyorlardı.
Bir sabah yemek salonunda kaybolduğunu sanıp ağlayan bu
ırktan ufak bir oğlan çocuğu tüm salondakileri seferber etti. Ben dahil. Her
kes çırpınıp anne ya da babasını nasıl bulabiliriz onu düşünüyorken kadının
teki hiç istifini bozmadan bize yani kalabalığa doğru aheste aheste yürüyerek
geldi. Çocuk onu görünce koşa koşa ona doğru yöneldi. Hadi panik olmadın, hadi
koşmadın ve çocuğu fazladan ağlattın, insan bir sarılır değil mi yok bu teyzem
çocuğu ittire ittire salondan çıkarttı. Bu ırka ilk kıl olduğum an olarak kişisel
tarihime bir not düştüm.
Otelimizin kuaförü ise muhtemelen dünya çapında bir
yetenekti. Tatile gelmişsiniz. Tüm gün kumlar içinde, tuzlu sulardasınız, ne
işiniz var kuaförde. Tüm akşam üzerleri, belli bir saate kadar geceleri ve
hatta bazen öğle saatleri kuaför dopdoluydu.
Çocuk arabasında çocuğu uyurken gelip saçına fön çektiren de vardı,
ellerine manikür yaptıran Türk bir adam da. Üstelik o Türk abinin ufak bir kız
çocuğu da vardı. Düşünün eşi kızı ile ilgileniyor, abim ise tırnaklarının bakımı
ile. Kıskanmadım hayır çünkü o abinin olduğu yeri ben hayal bile edemem, o
kadar yukarılarda.
Ben hemen hemen tüm zamanımı oğlumla geçirdim. Ama yalnız
değildim. Benim gibi bir adam daha vardı. Evet manikür-pedikür için ya da masaj
yaptırmak için kendine zaman ayıran erkekler olduğu gibi tüm zamanını üstelik 2
oğlu ile geçiren bir adam da vardı. Eşi güneşlenip, birlikte geldikleri ailenin
bayanları ile lak lak ederken bu abim tüm zamanını iki oğlu ile geçiriyordu.
Nereye gitse 2 oğlu peşinde idi. Bir oğlumuz daha olsa hiç bir farkımız olmayacaktı.
Gidip sarılmak ve yalnız olmadığını söylemek istedim ama iriydi ve yanlış
anlama ihtimali oldukça yüksekti. Yapmadım, yapamadım.
Gündüzleri mümkün olan tüm zamanımızı denizin içerisinde
oğlumla yüzerek geçiriyordum. Ama merak etmeyin güneşe karşın tüm önlemlerimiz
eşim tarafından alınmıştı. Oğlumun dirseklerine ve bileklerine kadar güneşten
koruyucu deniz giysisi içerisinde idi. Açıkta kalan yerler ise en üst dereceden
koruma kremi ile koruma altına alınmıştı. Kulakları da kapsayan güneşten koruyucu
şapka ile açıkta bir yer kalmıyordu.
Yalnızca sabah saatlerinde ve akşam
üzerleri herkesler gibi mayo ile denize girebildi. Oğlum tatile beyaz gitti
açık pembe döndü. Ben ise tam bir amele gibi yanarak döndüm. Nedeni ise
giydiğim güneşten koruyucu deniz t-shirtü.
Böylesi bir bronzlaşma için bana olanak sağlayan başta üretimleri ve
teknolojileri için Columbia’ya ve bu t-shirt’ü alıp giymeye zorladığı için eşime
teşekkürü bir borç bilirim. Bu kadar denize girmemizden memnun olmayan eşim
bize kızsa da pek ciddi ses etmedi. Bu sayede bol bol denize girdiğimizi
söyleyebilirim. Kendisi de bu tatilde -kendi
ifadesidir- tüm zamanların en çok denize
girmesini gerçekleştirdi.
Bu bölümde son bir kaç kelimeyi de ışıltılı İçmeler ve
Marmaris hakkında söylemek isterim. O ne ışıltıdır, o ne aydınlatmadır. Parlak
parlak neon lambaları hemen hemen her yerde. Muhtemelen kalitesi kötü yemekleri
böylesi cafcaflarla ne euro’lara satıyorlar. Biz yemedik ama ne yalan
söyleyeyim oldukça etkilendik. Bu bence gereksiz sarfiyattan gözlerimiz
kamaştı.
Anlatacaklarım bitti sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Daha
yığınla konu var. İlave bir değil en az iki yazı olur bundan sonrasında. Mesela
maestro Serkan var, sizlere anlatmak istediğim. Füzyon müzik var yine okumanız
gereken. Muhteşem Türk ailesi var. Var oğlu var anlayacağınız.
:))))))) Epeyce gülerek, hatta sesli gülerek okudum bu yazıyı :)))) İnce ince giydirmeler ve esprili bir bakış açısıyla tadından yenmez olmuş, yazarken bile gülüyorum hala :))
YanıtlaSilYa hep beni buluyor böyle şeyler ya da belki yazarım diye kendimce farklı baktığımdan gariplikleri kendimce yakalıyorum. Bu tatil bunlarla doluydu. İyisi de vardı kötüsü de çirkini de. Western filmi gibiydi anlayacağın :)
YanıtlaSilTekrar yorum almak çok keyifli :)
Teşekkürler :) Yazdıklarını okumak da öyle ;)
YanıtlaSil