Bu Blogda Ara

20 Ağustos 2013 Salı

Rara sunt cara 1

Müziği notaların arasındaki sessizlik meydana getirir

"Müziği notaların arasındaki sessizlik meydana getirir". 

Kendi Kutup Yıldızını Bul adlı kitap işte bu sözlerle bir son bulur. Ne kadar kulağa hoş gelen ve bir o kadar da içinde felsefik bir derinlik barındıran bir söz değil mi?

En basit anlamıyla hayatı bir müzik olarak görmek çok da hatalı olmayacaktır. Müzik ruhun gıdasıdır derler ya bence az  bile söylenmiş bir saptamadır. Bence müzik ilahidir, ruhanidir, ulvidir, dünyaya verilmiş bir hediyedir. Bu anlamda müzik bence ruhun aslında ta kendisi ve tam bu noktadan hareketle de hayatı en iyi açıklayabilecek bir mucizedir aslında. Düşünsenize bazen ufak bir melodinin bizlere hissettirdiklerini, ne ciltler dolusu ansiklopedilerde, ne raflar dolusu kitaplarda,  ne de saatler boyunca süregelen bir konuşmada bulabiliriz. Gelin şimdi günlük hayat rutininizi de notalar olarak kabul edin. İşte bu notalar arasında ki sessizlikler yani s’ler hayatı hayat yapan, anlamlı kılan yaşanmışlıklar olarak karşımıza çıkıyor. Bence bunların belki de en önemlilerinden bir tanesi tatillerimiz.

Küçüklükten beri severim tatilleri. Tatiller genelde mutlu zamanların geçirildiği, güzel anıların toplandığı ayrıcalıklı anlardır. Madem müzik ile başladık, müzik ile devam edelim.  C’est le ton qui fait la musique – müziği yapan tondur. Aynı şey farklı şekillerde sunulurlarsa tamamen farklı algılanırlar. İşte hayat genelde insanlara gülen yüzünü gösterir. Merhametlidir, huzurludur, mutludur, sağlıklıdır.

Romalılar rara sunt cara derlermiş, ender olan kıymetlidir. Belki de ender olmasından sebep ben tatilleri çok ama çok severim ve genelde de hiç doyamam. Nasıl ki çalışma hayatında bütün bir hafta Cumayı beklersiniz ve bütün bir ay maaş gününün gelmesini , işte bu bekleyişin yıllık olanı yani size sunulan havucun yıllık olanı da tatillerdir. Bu döngü aslında bizlere yabancı da gelmez zira tüm hayatımız zaten aslında böylesi döngüler ve havuçlarla doludur. Önceden yaşanan hayatların bire bir kopyalarını yaşamayı marifet sayarız biz şansız nesiller. Önce ilkokul bitmeli. Sonrasında güzel bir sınavla bir sonraki durak tespit edilmeli. Ara verilmeden orta ve lise çağları ve hemen ardından bir sonraki durak için yapılan bir başka sınav. Aralarda tabii rutin ders çalışmaları ve sınav hazırlıkları (bizim zamanımızda rutin böyleydi, şimdilerde daha da zorlaşmış gibi görünüyor).

Üniversite tabii çok önemli. Olmazsa olmazımız. Öyle ya bir okulun diplomasıyla bir holdingin yönetim kuruluna girmenin hayalleri o yıllarda daha çok taze. Oysaki bunun olasılığı yüzde birden bile düşük ama böyle kötü düşünceler için zaman yok o yıllarda. Ne kadar zeki ve ne kadar çalışkan olursam(nız) olayım en olası senaryo orta ölçekli bir işletmede saplanıp kalmak aslında.

Bu kadar uzun girişi tabii ki benim için hem de çok önemli olan bu seneki tatilimiz için yaptım. Anlatacak bir çok şey var. Bu nedenle bu seneki tatilimizi Marmaris’te yaptık diyerek balıklama konunun içine dalıyorum.
Çamları ve balı ile meşhur bu beldeyi ben bu kadar sene neden es geçmişim hiç anlayamadım. Hayır tarihimde 3 kere gitmişliğim vardı ama bu gidişler bir kaç on yıl kadar öncesine dayandığından nicedir bu güzelliği unutmuştum. Denizi tek kelime ile muhteşemdi. Havası kabul emek gerekir ki sıcaktı ama neresi değil ki?! Sonuçta Alaska’ya gitmediğimize göre sıcaktan şikayet etmek de bize yakışmazdı. Biz de etmedik zaten. 

Otel bence çok güzeldi. Tamam daha lüks olanlarında kalmışlığımız çok şükür olmuştu ama bence otel için tek söyleyebileceğim, her şeyin oldukça yeterli olmasıydı. Eşim bile ki aristokrasiden gelmesinden sebep oldukça zor beğenir  yüksek cenapları, o bile ne otele ne de odamıza bir laf edebildi. Edilemezdi çünkü her şey oradaki misafirlerin rahat etmesine göre düzenlenmişti. 

Ben normalde büyük tesisleri pek sevmem. Bir kere her şeyden evvel varmak istediğin yere kolay varamazsın. Gitmek istediğin bir çok yer çoğu kere düşünülmeden tesislere serpiştirildiğinden bir oraya bir buraya gün boyu ya yürürsün ya da çok sınırlı golf arabalarının gelmesini beklersin. Tesis bir kere Antalya’daki mega oteller gibi çok büyük değildi ve here yere çok rahat ve çok kısa sürede ulaşabiliyorduk. Odamızdan plaja gitmek için golf arabası beklememenin keyfi paha biçilmezdi. Geçmiş anılar odalarda unutulan bir şeyi almak için plajdan odaya dönen şahsımım ne kayıp yarım günleri ile dolu iken bu otel bize mucizevi geldi. Düşünsenize odadan plaj yalnızca iki dakika hem de yürüyerek. Plaj yemek salonu yalnızca 20 saniye. Mini disco ile odamız arasında ki mesafe ise 2 dakikadan çok daha kısa. Daha ne olsun?! Mutluluk budur !dedim durdum sürekli olarak.

Büyük tesis yüksek kapasite hedefi de demek olduğundan yatak sayıları ile restoran masa ve iskemle sayıları birbirlerine eşit değildir. Buna ek olarak çalışan sayısı yüksek kapasite oranına göre değil belli bir ortalamaya göre istihdam edildiğinden, yüksek sezonlarda yetersiz çalışan ve daha da kötüsü yetersiz çalışanın yorgunluktan sebep asık suratlarıyla karşılaşırsınız. İşte tüm bunlar ne şans ve mutluluk ki gittiğimiz otel için geçerli değildi.

Yemek salonuna saat kaçta gidersek gidelim ne sabah ne öğlen ne de akşam boş masa için beklemedik. Misafir sayısı  ile masa sayısı uygundu. Medeniyet bu olsa gerek. Ayran çeşidi bile Tekirdağ ve Yeni Ayran barındırıyordu. Daha ne olsun! Şarapların geliştirilmeye ihtiyacı vardı ama şarap içmesem de olurdu ne yalan söyleyeyim.

Tesisin bana göre ama en önemli artısı müşteri ilişkileriydi. Ben bu kadar sürede bu otelde ki kadar bir servis kalitesi ve böylesi güleryüzlü ve müşteri memnuniyeti odaklı çalışanlar inanın görmedim. Böylesine bir ölçekte her bir kişi kendisini oldukça özel hissedebiliyordu. Her bir müşteriyi böylesine özel misafir gibi hissettirmek bence otelin en büyük başarısıydı. Eksikleri peki var mıydı? Bence düzenlenen balık gecelerine rağmen ki her türlü deniz mahsulü oldukça fazla miktarda ve çeşitlilikte vardı, yemek kalitesinin biraz daha iyi olması gerekmekte. Aç mı kaldık hayır ama böylesi bir müşteri memnuniyeti odaklılığı çok daha iyi yemekleri bünyesinde barındırmalıydı. Umarım gelecek yıllarda bu da olur.

Genelde biz beklenti-fiyat dengesini iyi bulduğumuz bir tesis bellemiştik, onun dibinden ayrılmıyorduk. Kısacası gereksiz macera aramıyorduk. Garantiye oynamak ve beklentinin belirli bir düzeyde karşılanmasını cebe koymak güzeldi de yine de insan daha iyiyi, daha kalitelisini ve en azından değişik ve farklı olanı arıyordu her defasında. Bu sene zincirlerimizi kırıp, maceranın tadına vardık. İyi de yapmışız. Karşılığını beklenmedik güzel bir şekilde aldık.

Bu satırlara kadar yazdıklarım daha yalnızca bir başlangıçtı. Daha neler neler oldu, neler neler yaşandı. Az sonraaaaaaa diyerek bu yazıyı sonlandırıyorum.


Dilerim her bir anımız tatil tadında olur ...

4 yorum:

  1. Blog yazılarıma ve okumalarıma uzun bir ara verdikten sonra, yeniden merhaba diyeyim sana :) Bugün kısa bir mola verdim kendime, birkaç bardak çay eşliğinde okumalarımı yapayım dedim ve en keyif aldığım bloglardan biriyle başladım :)

    Keyifli bir tatil geçirmenize sevindim. Bir İzmirli olarak tatil yanıbaşımda olduğu için :)) ve mütevazi, kendi halinde yerleri seven biri olarak, büyük tesislerde yapılan tatili (affına sığınarak) hapisanede zaman geçirmeye benzetiyorum. Bu yılki tercihinizin farklı olmasına sevindim bu yüzden :)

    Seriyi okumaya devam... :))

    YanıtlaSil
  2. Hoşgeldin! Sen yokken inan yorum da olmuyor. Ben öylesine kendim için yazıp yazıp duruyorum :) Yorumların için çok teşekkürler.

    İzmir'li olmanın bir çok güzelliğinden yalnızca bir tanesi tatilin hemen yanı başında olması. Belki ama en güzeli :) Yüzde yüz haklısın, büyük tesis pek güzel olmuyor. Oğlum artık büyümeye başladığından tercihlerimiz bundan sonrası için hep daha küçük yerler olacak :)

    YanıtlaSil
  3. Aslında bloglara ilgi azaldı bu aralar sanırım. Ben de pek çok şeyi instagramdan anında paylaştıkça bloguma zaman ayırmaz oldum. Oysa öyle güzel şeyler oluyor ki, özellikle Ekin'in üretimleri açısından... Anında paylaşmak biraz tatmin ediyor ve daha kolay oluyor sanırım :)

    Kendin için de yazman harika ama, inan ki yazdıkların takip etmeye değer yazılar. Üzerinde konuşulacak, yorumla katkıda bulunulacak, nitelikli şeyler yazıyorsun. Okuyanların iletişimi biraz daha artırmaları gerekiyor sanırım ;)

    YanıtlaSil
  4. Daha kolay olduğu kesin. Hem hızlı ve hem de çok daha az kelimeler içeriyor ...

    Yorumların için çok teşekkürler. Ben öncelikle yazarken keyif aldığım için yazıyorum ama bunun ötesinde benim için bir nevi günlük gibi. Geriye dönüp ne düşündüğümü, neler yaşadığımı hem kendim ve hem de oğlum için hazırlamış oluyorum. Zaten özellikle bu duygu benim için asıl itici güç oluyor :)

    Evet okuyanları biraz uyandırmalı :)

    Selam ve sevgilerimle,

    YanıtlaSil