Maymunlar ülkesi. Uzun çok uzun bir süre önce yaşadığı yer
burasıymış. Meğer bizle yaşamaya başlamadan evvel maymunları beslermiş bu
ülkede. Maymunca bilir, dallardan dallara atlar dururmuş. Bugün bu kadar
hoplayıp zıplamasının, ağaçlara çıkmak istemesinin ve bu kadar hareketli
olmasının sebebi de buymuş. Maymunlarla da çok iyi anlaşırmış. Maymunlar da onu
çok severmiş. Güzel zamanlarmış. Bizim Hollanda’da yaşadığımız zamanlarda o
işte ağaçların üstünde maymunlarla beraber yaşarmış. Sonra birden her şey
yanıp, bitip, kül olmuş bu güzel Maymunlar ülkesinde. Her bir maymun başka
başka yerlere gitmek zorunda kalmış. Bizimkisi de gelip İstanbul’u bulmuş.
İstanbul’da da aile olarak bizi görüp, sevip, seçmiş. Türkçe öğrenmiş ve
zamanla buralarda yaşamaya alışmış. Sevmiş de, en az maymunlar ülkesi kadar
sevmiş buraları ve bizleri.
Buraları güzel olmasına güzelmiş de bazen hayat istediği
gibi olmamaktaymış. Bazı günler keşke
hayat yalnız sadece ben olsa demeden edemiyormuş. Hayat o ve istediği
kişilerden oluşsa ve keşke o kişiler hep orada olsaymış. Çok şükür ben ve
annesi o isimlerden birisiyiz. Saydığı isimler dışındakiler çöpe
gidebilirlermiş. İstediği ama gerçekleştiremediği bazı şeyler de varmış. Mesela
yemekleri Aşçı Fernando’nun yapmasını istermiş. Fernando ile konuşur ve
yalnızca köfte, pilav ve pizza yapmasını söylermiş. Aynı tabakta iki farklı
yemek servis edilirse geri gönderirmiş ama. İki yemeğin birbirine karışmasını
sevmiyormuş çünkü. Yıkanmak için de bizim banyoyu tercih etmiyormuş. Fireman
Sam’i çağırıp, onun hortumundan fışkıran su ile yıkanmak istermiş. Yardımcımız
Zeynep’in yıkama ve ütülemelerini seviyormuş ama benim tamiratlarımdan memnun değilmiş. Bob the builder mutlak surette bize çağrılmalıymış. Hayat güzel olmasına güzelmiş ama uyumak kötü hem de çok kötüymüş. Keşke uyumak hiç olmasaymış.
Hayat çok şükür ki oğlumun etrafında dönmekte. Bizler ise
yalnızca onun annesi ve babası olmaya çalışmaktayız. Çalışmaktayız diyorum
çünkü bazen onun birer uzvu gibi hareket ederken kendimizi bulabiliyoruz. Bu
tabii ki istenen ve arzu edilen ve dahası planlanan bir durum değil ama çok
akıllı ve daha da önemlisi çok tatlı. Bir anda ebeveynlikten uzuv olmaya
dönebiliyoruz. Bu da hem bizim için çok yorucu oluyor ve hem de aile içi
optimum mutluluk dengesini sarsabiliyor. Ülkemizde son zamanlarda yaşanan
sevgisizlik ve hoşgörüsüzlük ortamında evimizde bir sevgi ve hoşgörü ortamı
yaratmaya çalışmak bugünlerdeki en önemli görevimiz. Bu uğurda bazen
esnemelerimiz de olabiliyor işte. Hani bulsak Fireman Sam’i de, Fernando’yu da,
Bob the builder’ı da evimize davet edeceğiz.
Yeter ki o hep mutlu ve huzurlu olsun. Yeter ki o etrafımızdaki gri ve
yüklü bulutları fark etmesin. Yeter ki içindeki sevgi artarak devam edebilsin.
Hayata olumlu ve sevgi dolu bakabilsin. Anlattığı hikayelerden ve geçmiş
yaşantısından hayal gücünde bir sorun olmadığı ortaya çıkıyor ki yalnızca bu
bile beni ziyadesiyle mutlu etmeye yetiyor.
Bu hafta sonu itibariyle bir
süreliğine içimizdeki karamsarlıkları dağıtabilmek ve ileriye daha pembe
bakabilmek adına tatile çıkıyoruz. Bir süreliğine buralarda olmayacağız. Bol
bol dinlenip, bol bol güç toplayıp, anı biriktirmeye çalışacağız. Sonrasında da
bu birikimlerimizi yine sizlerle paylaşacağız. Kendinize iyi bakın ve enseyi
karartmayın. Her şey çok güzel olacak demiyorum, her şey zaten çok güzel yeter
ki kara bulutlar bir çekilsin artık üzerimizden.
0 yorum:
Yorum Gönder