Bu Blogda Ara

23 Temmuz 2013 Salı

Maymunlar ülkesi

Maymunlar ülkesi. Uzun çok uzun bir süre önce yaşadığı yer burasıymış. Meğer bizle yaşamaya başlamadan evvel maymunları beslermiş bu ülkede. Maymunca bilir, dallardan dallara atlar dururmuş. Bugün bu kadar hoplayıp zıplamasının, ağaçlara çıkmak istemesinin ve bu kadar hareketli olmasının sebebi de buymuş. Maymunlarla da çok iyi anlaşırmış. Maymunlar da onu çok severmiş. Güzel zamanlarmış. Bizim Hollanda’da yaşadığımız zamanlarda o işte ağaçların üstünde maymunlarla beraber yaşarmış. Sonra birden her şey yanıp, bitip, kül olmuş bu güzel Maymunlar ülkesinde. Her bir maymun başka başka yerlere gitmek zorunda kalmış. Bizimkisi de gelip İstanbul’u bulmuş. İstanbul’da da aile olarak bizi görüp, sevip, seçmiş. Türkçe öğrenmiş ve zamanla buralarda yaşamaya alışmış. Sevmiş de, en az maymunlar ülkesi kadar sevmiş buraları ve bizleri.

Buraları güzel olmasına güzelmiş de bazen hayat istediği gibi olmamaktaymış. Bazı günler keşke hayat yalnız sadece ben olsa demeden edemiyormuş. Hayat o ve istediği kişilerden oluşsa ve keşke o kişiler hep orada olsaymış. Çok şükür ben ve annesi o isimlerden birisiyiz. Saydığı isimler dışındakiler çöpe gidebilirlermiş. İstediği ama gerçekleştiremediği bazı şeyler de varmış. Mesela yemekleri Aşçı Fernando’nun yapmasını istermiş. Fernando ile konuşur ve yalnızca köfte, pilav ve pizza yapmasını söylermiş. Aynı tabakta iki farklı yemek servis edilirse geri gönderirmiş ama. İki yemeğin birbirine karışmasını sevmiyormuş çünkü. Yıkanmak için de bizim banyoyu tercih etmiyormuş. Fireman Sam’i çağırıp, onun hortumundan fışkıran su ile yıkanmak istermiş. Yardımcımız Zeynep’in yıkama ve ütülemelerini seviyormuş ama benim tamiratlarımdan memnun değilmiş. Bob the builder mutlak surette bize çağrılmalıymış. Hayat güzel olmasına güzelmiş ama uyumak kötü hem de çok kötüymüş. Keşke uyumak hiç olmasaymış.

Hayat çok şükür ki oğlumun etrafında dönmekte. Bizler ise yalnızca onun annesi ve babası olmaya çalışmaktayız. Çalışmaktayız diyorum çünkü bazen onun birer uzvu gibi hareket ederken kendimizi bulabiliyoruz. Bu tabii ki istenen ve arzu edilen ve dahası planlanan bir durum değil ama çok akıllı ve daha da önemlisi çok tatlı. Bir anda ebeveynlikten uzuv olmaya dönebiliyoruz. Bu da hem bizim için çok yorucu oluyor ve hem de aile içi optimum mutluluk dengesini sarsabiliyor. Ülkemizde son zamanlarda yaşanan sevgisizlik ve hoşgörüsüzlük ortamında evimizde bir sevgi ve hoşgörü ortamı yaratmaya çalışmak bugünlerdeki en önemli görevimiz. Bu uğurda bazen esnemelerimiz de olabiliyor işte. Hani bulsak Fireman Sam’i de, Fernando’yu da, Bob the builder’ı da evimize davet edeceğiz.  Yeter ki o hep mutlu ve huzurlu olsun. Yeter ki o etrafımızdaki gri ve yüklü bulutları fark etmesin. Yeter ki içindeki sevgi artarak devam edebilsin. Hayata olumlu ve sevgi dolu bakabilsin. Anlattığı hikayelerden ve geçmiş yaşantısından hayal gücünde bir sorun olmadığı ortaya çıkıyor ki yalnızca bu bile beni ziyadesiyle mutlu etmeye yetiyor.
 
Bu hafta sonu itibariyle bir süreliğine içimizdeki karamsarlıkları dağıtabilmek ve ileriye daha pembe bakabilmek adına tatile çıkıyoruz. Bir süreliğine buralarda olmayacağız. Bol bol dinlenip, bol bol güç toplayıp, anı biriktirmeye çalışacağız. Sonrasında da bu birikimlerimizi yine sizlerle paylaşacağız. Kendinize iyi bakın ve enseyi karartmayın. Her şey çok güzel olacak demiyorum, her şey zaten çok güzel yeter ki kara bulutlar bir çekilsin artık üzerimizden. 






0 yorum:

Yorum Gönder