Bedava sirke
baldan tatlı
Bir önceki yazımda hatırlarsanız bizim aile
boyu bayram süresince konakladığımız tesis hakkında ilave bir yazı yazacağımdan
bahsetmiştim. İşte şimdi konu ile ilgili farklı bir bakış açısından ikinci
yazım.
Ben normalde büyük
tesisleri pek sevmem. Bir kere her şeyden evvel varmak istediğin yere kolay
varamazsın. Gitmek istediğin bir çok yer çoğu kere düşünülmeden tesislere
serpiştirildiğinden bir oraya bir buraya gün boyu ya yürürsün ya da çok sınırlı
golf arabalarının gelmesini beklersin. Büyük tesis yüksek kapasite hedefi de
demek olduğundan yatak sayıları ile restoran masa ve iskemle sayıları birbirlerine
eşit değildir. Buna ek olarak çalışan sayısı yüksek kapasite oranına göre değil
belli bir ortalamaya göre istihdam edildiğinden, yüksek sezonlarda yetersiz
çalışan ve daha da kötüsü yetersiz çalışanın yorgunluktan sebep asık
suratlarıyla karşılaşırsınız.
Ben küçük tesisi
severim. Küçük ama kaliteli ya da günün moda terimi ile boutique otelleri tercih ederim. Reklamı ile servisi yapılanlar
genelde aynıdır. Çok şaşırmazsınız. Beklentileriniz genel olarak karşılanır. En
azından yemek için koşuşturmak, boş masa takip etmek, bitirseler de kalksalar diye düşünmek, kalkanların hemen peşi sıra
oldukça sevimsiz dağınık ve yemek artıklarıyla dolu masalara oturmak zorunda
kalmazsınız. Yemekler çeşit olarak belki çok daha sınırlıdır ama sunulan her
yemek de lezzetlidir buna karşılık. Bununla beraber çoğu boutique otelde
çocuklar için ne bir mini kulüp ne de akşamları onlar için bir mini disko
vardır. Yerleşimleri, şartları, ve sundukları da yine çocuklara yönelik
değildir. Büyükler için genelde tasarlanmış otellerdir. Kısacası henüz çocuk
sahibi değil iken gidilesi, tercih edilesi otellerdendir.
Çocuklu bir aile
olduktan sonra zorluğunu çektiğimiz ve en azından her yaz bir kere bu zorluğu
tekrar tekrar yaşadığımız bir konudur tatiller ve tatil yerleri. Tüm
saydıklarım dışında her yönü ile muhteşem oteller yok mu tabii ki var ama
bunlarda çoğu kere yanına bile yaklaşılmayacak pahalılıkta. Yani ya yaklaşık
bir aylık kazancınızı (ki ben ortalamanın üzerinde kazanan şanslılar
arasındayım) bir haftalık tatil için harcayacaksınız ya da hem tatil yapıp hem
paranızla rezil olacaksınız. Bunun mutlaka bir orta yolu olmalı ve illaki
vardır da ama en azından biz henüz bulamadık. İşin kötü tarafı şansımızı zorlamayı
bu konuda çok tercih etmediğimizden kolay kolay da bulamayacağız. Zaten belki
de bu nedenle beklenti-fiyat dengesini iyi bulduğumuz tesise son üç senedir
gidiyoruz, macera aramıyoruz. Garantiye oynamak ve beklentinin belirli bir düzeyde
karşılanması güzel de yine de insan daha iyiyi, daha kalitelisini ve en azından
değişik, farklı bir mekanı arıyor.
Bu konaklama bir ödül
olarak karşımıza çıkınca ve alternatif bir program da üretilmeyince biz de
keyiflice kullanmak istedik ve otelin yolunu tuttuk. Tek hatamız bayrama denk
getirmekti. Günün sonunda bence çok da
iyi yapmışız düşüncem halen ağır basmakta beraber hoşuma gitmeyen bir kaç
noktayı da hem kayıt altına almak ve hem de sizlerle paylaşmak adına sıralamak
isterim. Önce ama olumlu bazı noktaları öne çıkarmak istiyorum.
Tesis tamam büyük bir
alana kurulmuştu ama her yer çam ağaçları ile sarılıydı. Üstelik kısa bir süre
önce dikilen basit çamlardan da değil. Yüksek ve oldukça görkemli enfes çamlar.
Bir yerden bir yere ulaşmak çam ağaçlarından oluşmuş bir ormanda yürüyüş yapmak
gibiydi ve kesinlikle keyif vericiydi. Hani bana kalsa gün boyu sürekli dolaşır
dururdum. Doğal olarak misler gibi tertemiz bir havası vardı. İstanbul’da
böylesi oksijeni yüksek güzel havayı artık unutmaya başladığımızdan ilk akşam
oğlumun uyuması hemen sonrasında bizler de uyuyakaldık. Normalde yatağımda
uzanarak kitap okumanın keyfini kolay kolay hiçbir şey ile değişmeyen ben,
kitabımı bile iskemle üstünde tüneyerek balkonda okudum durdum ki bu temiz hava
ile azami ilişki içerisinde olmayı sürdürebileyim.
Odamızın da son
derece şık ve oldukça genişti. Mini minnacık küçük odalar insanın içini
daraltır. Zaten kısıtlı tatil yapacaksınız ve zaten kısıtlı tatilinizi çoğu
kere hayalinizde olmayan bir yerde yapacaksınız bir de oda dar ve hatta küçücük
olacak. İşte tatili zehir eden bir durum. Neyse ki bu oda oldukça iyi idi.
Belli yenilenmiş ve hatta özenilerek yenilenmiş. Geçen yazımda da bahsetmiştim
tesis içinde mini bir hayvanat bahçesi bile mevcuttu. Oğlumuzla beraber sürekli
hayvanların etrafında dolanıp durduk ama telaş etmeyin yemek vermedik. Bu tip
tesislerin olmazsa olmazı olan mini çocuk kulübü ve akşamları mini diskosu gerek
içerik, gerek ortam, gerek aktivite ve gerekse personel ve yaratıcılıkları
açısından dört dörtlüktü (son zamanlarda duyduğum ve komiğime giden bir sıfatı
da yeri gelmişken dört dörtlüktü yerine bu cümlede kullanmak isterim: on numara beş yıldız). Oğlum ve
dolayısıyla biz oldukça keyifli dakikaları bu sayede geçirdik.
Gelelim sevimsiz
yanlarına... Bir kere çok kalabalıktı. Diyeceksiniz iyi ya, otelin zaten amacı
budur. Tamam buna itirazım yok ama kişi sayısına göre tasarlanmayan yemek
salonlarına itirazım var. Şansa herkesin karnı erkenden acıkıyordu, yine sansa
havanın soğuk olmasından sebep herkes içeride bir masada yemek yemek istiyordu
ve son olarak ne şans ki biz de herkes
kümesinin birer elemanıydık. İlk akşam bir gittik ki ne boş bir masa var,
ne de iskemle, ara ki bulasın. Aç aç, ümitsiz gözlerle milletin bitmek bilmeyen
yemek yemelerini seyredip durduk. Eşim böylesi durumlarda çabuk sinirlenir.
Başladı mı ne işimiz var burada, bu tip büyük tesislere bir daha gelmeyelim
(evet evet anladınız tabii, eşim büyük tesis sevmiyor diye ben de sevmiyorum.
Bundan doğal ne olabilir ki), şu halimize
bak (ne varmış canım halimizde
demek istedim ama suratının aldığı şekilden yemedi, susmayı tercih ettim)
gibisinden ve bir biri ardına susmak bilmeden söylenmeye... Akşam oturup
keyiflice bir iki kadeh rakımı içip yemek yiyecektim ama tüm keyfim bir anda
kaçtı. Salonun artık dışı sayılabilecek bir yerde, bir mağazanın vitrininin
önünde bir masa boşaldı da yerleşebildik. Masanın bu durumu ve üstüne eşimin
yaratıcı ve yıpratıcı söylenmeleri işte bir anda ortada ne çam ağacının temiz
havasını bırakıyor ne mini kulüp eğlencelerini ne de diskosundaki dansları.
Yemek sonrası içilen kahve ile keyifler yerine gelmeye başladıysa da ben
keyifli bir akşam yemeğinden olmuş oldum.
İşte böyle. Bedava sirke baldan tatlı misali iki -üç
günlük bir gezi iki yazıya konu olabildi işte. Aslında her zaman dediğim gibi
önemli olan hiçbir zaman tatil olmadı, asıl hedef anı kesemize bir kaç güzel
anı daha koyabilmek. Ne mutlu bize ki biz kendi adımıza bu tatilde bunu
başardık. Değişik oyunlar keşfedip, değişik anıları paylaştık. Daha nicelerine
İnşallah.
Yorum yazmıştım ancak göndermeyi başaramamışım bir şekilde... :) Sevgili panik baba yine herzamanki gibi çok güzel bir yazıydı :) bizde de benzer durumlar yaşanıyor ...gidilen -nadir de olsa- yerlerden mekanlardan bir memnuniyetsizlik hali ile eve dönüyoruz pek çoğunda hele ki kıpırdaklığının doruğundaki 3,5 yaşındaki oğlumuzla aksini hayal bile etmek ne mümkün :) sizin de değindiğiniz gibi çocuk ve ebeveyn dostu mekanlar, oteller, alışveriş merkezleri olmalı ama basite kaçmadan üzerinde düşünülerek...çocuklar istif istif edilerek vıcık vıcık özenden uzak ortamlar yaratılmadan...steril...ilgili bölümlerden mezun pekçok boş gezen insan istihdam edilemez mi bu iş için...sanırım herşey konu üzerine odaklanmakla başlayacak...dilerim bu yaklaşımı benimseyen oteller yeme içme mekanları ve alışveriş merkezleri çoğalır...güzel yazınız için teşekkürler...
YanıtlaSilSelamlar ... Ben de yorumunuz ve değerli katkınız için çok teşekkür ederim. Güzel zaman geçirmek ve tüm yılın stresini atmak varken iyice gerilmek ve paramızla rezil olmak bu olsa gerek :) Tamam belki biraz abartıyoruz ama eğer bu işi düşünüp yapabilen bir otel olsa en azından ben sürekli yanlarında yer alırdım ... Beklemeye ve araştırmaya devam :)
YanıtlaSil