Evlenmeden önce yalnızca ben vardım ve
yalnızca kendime karşı sorumluydum. Karışanım çok fazla yoktu. İstediğim
kararları alabiliyor istediğim şeyi yapıyor ya da yapmıyor, dilediğim hayatı
olabildiğince yaşıyordum. Mesela dilediğim kadar uyuyabiliyordum, üstelik
kesintisiz. Dilediğimce sarhoş olabiliyordum. Ülke şartlarının değişmesi
yalnızca beni etkileyebiliyordu. Sonra eşimle tanıştık ve hayatımızın bundan
sonraki bölümünü beraberce yürümeye karar verdik. Bir devrin sonu ve bir başka
devrin başlangıcıydı. Artık hem kendime ve hem de her bir anımı büyük bir
keyifle geçirdiğim eşime karşı sorumluydum. O bir yetişkindi. Ona karşı ya da
ondan sorumlu olmak zor değildi, hatta bilakis keyifliydi.Yine dilediğimiz
kadar uyuyabiliyor, istediğimiz yerlere ve istediğimiz saatlerde gidebiliyor ve
yalnızca ikimizin sorumlu olduğu bir hayatı yaşıyorduk. Eşim aynı zamanda en
iyi arkadaşım olduğundan genelde keyif aldığımız şeylerde aynıydı ve uyumlu bir
şekilde geleceğe bakıyorduk. Yeni dönemimizde de orta yolumuzu bulmuştuk.
Sonra oğlumuz oldu. Büyük bir içtenlikle
belirtmeliyim ki onun aramıza katılmış olması şimdi, geçmiş ve gelecekte
yaşayıp yaşayabileceğimiz en büyük mutluluktur bizler için. Bununla beraber bir
önceki dönem artık kapanmış ve yeni bir döneme başlamıştık. Eski dönem daha
öncekiler gibi bitmeli ve bir orta yol bulmalıydık. Üçümüzü barındıran bir orta
yol. İtiraf etmek gerekiyor ki ilk başlarda pek bulamadık, bir önceki dönemde
takılı durup kaldık. Uyku düzenimiz yok oldu. Kimin olduğunu bile bilmeden
gittiğimiz konserlere gitmeler de bir
son buldu. Amaçsız, zamansız, düşünmeden dolaşmalar da çıkıp gitti
hayatlarımızdan.
Baba olmak zordu ama anne olmak çok daha
zordu. Sürekli oğlumuz odaklı bir hayat sürmek, onun mutluluğu, huzuru,
alışkanlıkları için sürekli düşünüyor, çaba sarf ediyor olmak, yemeklerini,
kitaplarını, oyuncaklarını düşünüyor olmak ve üstelik hayatının her bir anında
çok da yıpratıcıydı aynı zamanda. Soluk almak istediği anlar çok oldu. O günler
de artık çok şükür çok gerilerde kaldı. Orta yolumuzu bulmuş ve ona göre
yaşamaya başlamıştık.
Bugünlerde ise orta yolumuz biraz sarsılmaya
başladı. Biz bugüne kadar orta yolu hep aile içine göre tasarlamış, içsel
dinamikleri esas kabul etmiştik. Oysaki yadsınamaz bir çevre faktörü de vardı
hayatlarımızın içinde. Oğlum artık anaokulu çağına geldi. Yalnızca Eylül ayı
sonrasında doğmasından sebep çok şükür ki 2 sene daha yuvada kalıp öyle okula
başlayacak. Geleneksel olsun modern olsun, tüm çocuklar büyüyorlar. Kimisi
başarılı oluyor kimisi daha az başarılı oluyor. Ben oğlumun her zaman aynı
diğer tüm aileler gibi mutlu ve huzurlu olarak büyümesini istedim ve bu dileğim
ve isteğim hala da devam etmekte. Yaşadığımız dönem ve şartlarda gerek yurt içi
ve gerekse yurt dışı denge ve dinamikler sanki buna engel olmaya başlayacakmış
gibime gelmeye başladı. Hani sanki devam eden güneşli hava yerin, parçalı bulutlu bir havaya bırakmış gibi. Tamam yağmur yok çok şükür ama önlem de alma zamanı gibi sanki. Bu sıralarda sürekli olarak bununla yatıp bununla
kalkıyorum. Hala çözüm bulmamış olmak da içimi daraltmakta. Enseyi tamam
karartmak istemiyorum ama çok geç
kalmadan da bir yol bulmalıyım. Dahası o yolu bulup, planlamasına ve hatta
uygulamasına hemen başlamalıyım. İşte bu meli-malı’lar beni daha da bunaltmakta.
Yurt içi dinamiklerini aileme olan sorumluluk
duygum ve belki de korkaklığımdan çok açık bir şekilde dile getiremeyeceğim.
Yine de bazı noktalara az olsa değineceğim. Mesela eğitim alanında olan bazı
değişiklik ve belirsizliklerden kişisel olarak sıkıntı, üzüntü ve tedirginlik
duymaktayım. Düz liselerin bir anda İmam Hatip okullarına dönüştürülmeleri,
eğitim sistemindeki son anda ve bir çok parametre düşünülmeden gerçekleştirilen
oldu bittiler, sınavlarda bir biri ardına yaşanan güven erozyonları ve
sorumluların yerlerini hala koruyabilmeleri, alışılagelmiş düzenin anlatılmadan
ve belki de çok irdelenmeden değiştirilmesi bunlardan yalnızca bir kaçı.
Müfredat olayına hiç girmeyeceğim bile. Sağlık diğer bir nokta. İleride umarım
ki iyi yetişmiş doktor bulmaya devam edebiliriz. Cunda Adasında ki balık
lokantasının kahve içilecek yere dönüşmesi ise yalnızca içimi acıtıyor. Money talk! Yoksa zorla olan hiçbir şey
yok. Keza alkollü içkilere birbiri ardına yapılan vergi zamları. Bugün ne kadar
özgür basından bahsedebiliriz onu da bilemiyorum. Diğer kurumlara girmekten
gerçekten korkuyorum ve es geçiyorum.
Günlük hayatın stresine, çalışma şartlarının her geçen gün biraz daha da
zorlaşıyor olmasına, hayat pahalılığına, kalabalıklığa, stresten kaynaklı
kabalık ve hoyratlıklara hiç girmiyorum bile.
Yurt dışı dinamikleri de pek parlak değil.
Yanı başımızda savaşlar çıktı çıkacak. Bizim etkilenmememiz ve belki de savaşa
girmememiz söz konusu bile değil. Yine kişisel fikrim ki umarım ve dilerim ki
yanılıyorumdur bu yıl sona ermeden bir kıvılcımın çakacağı yönünde. Umarım
olmaz, olacaksa da umarım bize sıçramaz. Bu bir kaç ayda olmazsa illaki bir kaç
yılda olacaktır diye düşünüyorum.
İşte tüm bu nedenlerle geleceğimizi nasıl ve
nerede devam edeceğiz konuları bizim evdeki bu sıralar en revaçtaki konu. Ben
30’lu yaşların sonuna eşim ise ortasına yaklaşıyor. Oğlumuz ise yalnızca 4’üne
yaklaşıyor. Onun güzel bir hayat yaşamasını istiyoruz. Potansiyelini en yüksek
düzeyde kullanabilmesini istiyoruz. Yapmak istemediği şeyleri yapmamasını
istiyoruz. O her şeyin en iyisini hak ediyor. Bize düşün ise bu ortamı ona
elimizden geldiğince sunabilmek. Kabul edelim ya da etmeyelim evrim düzeni
içerisinde ön planda tutulması gerekli olan hep gelecek kuşak oluyor.
Orta yolu bulmak , bulabilmek çok önemli ama
siz siz olun çevresel faktörleri de mutlaka hesaba dahil edin ...
0 yorum:
Yorum Gönder