Bu Blogda Ara

1 Kasım 2010 Pazartesi

Beni tanımayanlar için

Kendi kendimi takdimimdir ...

1.bölüm – Eşime ...
İlk Sarılma: Fazladan basılan bir tuş sayesinde önce ayaklarım yerden kesildi ve her yer kayboldu, sonra her yer sen oldu. Fazladan basılan bir tuştan sonra göz göze geldiğimiz anların sonsuza kadar sürmesini diledim çünkü seninle olmak deniz kenarında bir verandada arya dinlerken yemek yemek, alabildiğince uzanan kumsalda gün batımında dans etmek, yeni doğmuş bebeği eline almak gibi insana huzur vermeye başlamıştı. O kadar numara içersinde fazladan basılan bir 2 ile kaderleriniz kesişti ve yüzlerce kişi önünde beraberce sarıldık dakikalarca ...
                       
Söylemek istediğim ve bulamadığım, söylemek istediğim bulduğum ama söyleyemediğim, söylemek istediğim bulduğum ama eksik söylediğim anlarım oldu. Aslında herşeyi sana söylemek istedim ama ikrardan mı sebep bilmem susmayı tercih ettim her defasında. Ama bildiğim tekbir şey var o da seni beraberliğimizin herbir anında hep çok sevdiğim. Benim sana olan aşkım sürekli artarak devam etti çünkü sen biz oldun, çünkü sen hayatım oldun.

2.bölüm – Oğluma ...
Mutfağın zeminine boylu boyuna uzanmış, elimde tornavida, çıkan rafı takmaya çalışıyordum yapamayacağımı hem de çok iyi biliyor olmama rağmen. Bir müddet önce içmiş olduğum iki kadeh viski beni yüreklendirmişti aslında, hani sanki yapabilirim diye düşünmüştüm bir an için ve ne kadar gereksizce bir düşünce olduğunu idrak edemeden. Ne vardı ki alt tarafı vidası çıkmış bir kapağı yerine takacaktım, evet yapabilirdim.

Aslında çok değil iki üç dakika öncesinde, elimde kadehim, tuzlu fındıkların tuzlarını ayıklıyor, bademleri ağzıma birer ikişer atıyor, hem son okuduğum cümleyi düşünüyor ve hem de Ipod'um da seçmiş olduğum güzel bir parçayı dinliyordum. Yani keyfim oldukça hatta fazlasıyla yerinde idi.

Son günlerde iş çıkışı eve geliyor, üzerimi değiştiriyor ve mutluluk ritüelime başlıyordum. Önce müzik seçimi, sonrasında bardağa buzun katılımı ve viski ile buzun mutluluk ve heyecan dolu buluşmalarına tanıklık, kuruyemiş tabağının desteklenmesi ve final hareketi olarak kitabımın ayıraç bulunan sayfasına geri dönüş. Engellemeler pek tabi ki de olmuyor değildi hani ama her seferinde "canım bugün çok yoruldum, oldukça yoğun bir iş günüydü, toplantı üzerine toplantı vardı" ya da "hayatım omuzlarımdan başlayan ve ense köklerime doğru devam eden bir ağrı var son bir kaç saattir, stres ağrısı sanırım, sıkıcı bir gündü, bırak da yemeğe kadar kurtulayım şu ağrıdan" gibi oldukça yaratıcı sözlerle mutluluk ayinine devam ediyordum her seferinde.

Genelde bu tür ev işlerinde becerisi olmayan bir kişi olmuşumdur her zaman. Babamdan böyle görümüştüm herşeyden önce. Son olarak ikimizin karıştığı bir musluk operasyonu vardı ki evlere şenlikti. Operasyon muslukçunun acıyan gözlerle bize bakması ve musluğu tamir etmesiyle son bulmuştu. Babamla ben ise muslukçuyu görmezden gelerek zaferi paylaşmış, büyük bir gururla birbirimize bakmıştık. Bize göre işin can alıcı kısmını biz yapmıştık, muslukçu ameliyatlarda ki son dikişleri yapan acemi bir doktordu bize göre hepsi bu.

İşin kötü tarafı eşim babasından böyle görmemişti. Kayınpederim elinden her iş gelen birisiydi. Bence bu bir göz boyamasıydı, beni çırağı olarak yetiştirmeye çalıştığı bir kaç denemede hem de kaç tane açığını yakalamıştım. Her işi yapamıyordu. O daha çok ustalara para vermemek için bu yeteneklerini geliştirmişti. Ben herkesin para kazanmasından yanayım. Bizim durumumuzda yeteneksel bir karşılaştırmadan ziyade düşünsel bir karşılaştırma yapılmalı diye düşünmüşümdür her zaman. Bu mantıksal yaklaşımıma rağmen eşimin gözünde o, bir evi baştan sona yapabilirdi, ben ise baştan sona yıkabilirdim. Bu beceriksizliğim yanında ben oldukça sakar bir adamımdır aynı zamanda. Yani yetmiyor yapamıyorum bir de bozmaya, kırmaya, dökmeye devam ediyorum. Annem kafamın çok dolu olduğunu ve tüm sakarlıklarımın bundan kaynaklandığını düşünüyor ki ben de kendisiyle aynı fikirdeyim. Eşim ise ana belleğimin yüksek ama rem'imim düşük hatta çok düşük olduğunu düşünüyor. Ona göre kendimi gündelik olaylar için yormaya zorlamıyormuşum. Neymiş tüm işlerin sorumluluğunu eşime yüklüyormuşmuşum. Aslında suç tamamen onda, bana bu konularada o kadar güvenmiyor ki herşeyi kendi yapmaya çalışıyor ki bu da açıkçası fazlasıyla benim işime geliyor. Yani kazan-kazan durumu mevcut ama sanırım yine de hata bende, yaptıklarını biraz daha alkışlamış olsam bu ithamlara belki de muhattap olmamış olacağım.

Beni bilgisayar ile karşılaştırdığı tartışmalarda kendimi genelde kapatır, hard diskimin yandığını söylerim, ama o konuşmaya bir süre daha buna rağmen devam eder, cevap almamaya rağmen konuşma yeteneği kesinlikle eşimde üst düzeyde vardır. Böylesi durumlar çok keyiflidir. Kendisi süreklilik halinde konuşmaya devam ederken ben türlü türlü hayeller kurarım. En önemli şey arada bir ona bakıp sanki dinliyor, anlıyor ama konuşmuyormuşum gibi bir tavır almaktır. Çoğu kere dinlemiyor yada dinliyor olup ta söyleyecek birşey bulamıyor olma durumu kesinlikle saklanmalıdır. Ben böylesi monologlarda tüm plan ve programlarımı gözden geçirme imkanı bulmuşumdur. Söz konusu sistemin tek açık noktası veya bana göre tek kötü yanı bir süre sonra eşimin sinirlenmesi ve benim çaresiz tekrar cevap vermeye başlamamdır.

Topu topu bir kaç dolap ve bir kaç raftan oluşan mutfak takımına dünyanın parasını neden vermiş olduğumuzu anlamış değilim. Tek tesellim dış yüzeylerinin kırmızı ve  parlak olması. Neden bilmiyorum ama çok görkemli görünüyor. Baharat kaplarının ve yağların ikamet ettiği, o görkemli mutfak takımımızın belki de en gösterişli kısmının kapağının vidasından ayrılışının haftası dolmuştu. Belki de içim de duymuş olduğum bu ayrılığın acısıydı sonuçta ben empati yapabilen bir bireyim. Kalan son bademi ağzıma attıktan sonra, yanına pek uğramadığım alet çantasının yanına gittim ve ucu ince bir tornavida seçtim. Alet takımımızın mimarı  kayınpederimdir. İçinde değişik ebat ve ölçülerde bir çok parça bulunmaktadır. Bana göre birçoğu çöpe atılmayı çoktan hakketmiş, işe yaramayacak parçalardır. Aralarında tanıyor olmamadan ötürü tornavidaları çok severim. Onlardan bir tanesini, ince uçlu olanını alıp mutfağa doğru yöneldim. Yapabilirdim, evet bu ikiliyi tekrar bir araya getirebilirdim.

İlk fark ettiğim diz kapakları oldu. Tepemde durmuş şaşkın şaşkın bana bakıyordu. Ben ise yerde uzanmış tekrar bir araya gelmemek için inat eden vida ile kapağı barıştırmaya çalışıyordum. Eşimin şaşkın olması istenen bir durum değildir. İki kişilik mini ailemizin ne yaptığını, ne istediğini bilen kanadı kendisiydi. Şaşkınlığın bana yakıştığı her zaman söylenmiştir. Yüzünde şaşkınlığın yanında yer alan hafif gülümseme ise iyiye işaretti. Ne oldu dediğimde yalnızca pozitif dedi ve ben rem'imim düşük olduğunu söyleyen eşimi yanılmış olmamak için ne demek pozitif diye kükredim. Öyle ya ben önemli bir iş ile uğraşıyordum ve tam da tarafları ikna etmek üzere iken gelip çalışmamaı engelliyordu. Kükrememin eşime işlemeyeceğini bir an düşünerekten daha ılımlı bir ses tonuyla "Dostum pozitif derken?" dedim. Hamilelik testi ile başlayan sözünün geri kalan kısmını duymuyordum artık. Benim gözlerim genelde çabuk sulanır, göz yaşlarım çok şımarıktır, kolay söz geçiremem ona. Kapak olayı da önemini yitirmişti zaten yapamayacağım da aşikardı, son yarım saattir sonuçsuz olarak debelenip duruyordum.

Ayağa kalkttım. Elinde testi tutmuş bana gösteriyordu. Meğer testte çıkan ikinci çizgi iki kişilik mini ailenin üç kişilik dev bir aileye dönüşümünü simgeliyormuş. Sanki çizgiyi görmüyormuş gibi emin misin gibi gereksiz sorulardan sonra testin yanılma payı hakkında bir süre konuştuk. Ben şaşkındım ama bu sefer eşimde şaşkındı. Sarıldık birbirimize. Yaşlar artık özgürce sanki en doğal haklarıymış edasıyla akıyorlardı yanaklarımdan.


Hayatımız yakın bir zamanda hem de çok değişeceğini çok iyi biliyoruz ve işin güzeli belki de ilk defa değişiklik beni korkutmak yerine heyecanlandırıyor ve dahası mutlu ediyor. Baba olacak olma fikri süper keyifli bir his. Ben kişisel olarak öncelikle bana bir oyun arkadaşı geliyor gibi hissediyorum. Oğlum ya da kızımla çok eğleneceğimizi ve çok iyi anlaşabileceğimize adeta eminim.

3.bölüm - eşime ve oğluma ...
Bu mucizevi olayı öğrenmemiz sonrasında yapılan ilk şey, doktora gitmek oldu. Doktor seçimi nispeten kolaydı. Eşimin gittiği bir doktor zaten vardı, hiç düşünmeden kendisinden randevu aldık. Kendisini ben de tanıyordum, iki üç kere tokalaşmamız bile olmuştu. O kadar samimiydik yani. Eşim adını söyleyince sanki ben eski mahallemizden bir arkadaşmış edasıyla onaylamıştım kendisini. İyi doktordur, tamam ona gidelim demiştim. Güleryüzlü, çok fazla detaya girmeyen bir adam olduğunu hatırlıyordum. Bir de doçent ünvanı vardı ve İstanbul'un en iyi hastanelerinden birinin kadrolu doktoruydu. Daha ne olsun diye geçirdim içimden ve itiraz etmeden onay verdiğim için bir kere daha gururlanarak tebrik ettim kendimi. Bence aynı tebrik olayını eşimde yapmalıydı ama sanırım dalgınlığından olsa gerek bunu yapmadı.

Bekleme salonunda ki halimiz de görülmeye değerdi. İkimizde oldukça heyecanlıydık. Etrafımız boy boy karınlı hamile kadınlarla ve heyecanlı baba adayları ile doluydu yada ben yalnızca onları görebiliyordum. Bizden çok daha kıdemli olanlar tabi ki vardı. Bizim görüntümüzün zaten hamilelikle alakası yoktu. Sanki orada çalışan bir doktorun arkadaşıydık ve mesaisinin bitmesini bekliyor gibiydik. Karnı burnunda kadınların yanlarındaki erkeklerin havalarından geçilmiyordu. Bu işin sonuna kadar gelmiş, hamilelik konusunda master seviyesine gelmiş tarzları vardı. Hareketleri, eşlerini tutuşları, görevlilerle konuşmaları hep bunlara uygun nitelikteydi. Genel olarak hepsine sinir oldum anlayamadığım bir sebepten. Belki de böylesi bir olayın tek kahramanı biz olmamız gerekiyor diye istediğimden belki de sıranın bir türlü bize gelmemesinden ama soğukkanlılığımı ve terbiyemi bozmadım. Kavga çıkarmak ve olası bir erken doğuma sebebiyet vermek ve sonrasında veya öncesinde hastaneden kovulmak istemiyordum. Yapmış olduğum bu fedakarlığı bir tek eşim anladı ve hayranlık ve müteşekkir bir ifade ile elimi sevgiyle sıktı.  

Derken sıra bize geldi. Eşimin adı yankılandı bekleme salonunda. Ben bu tanıdık ismi duyar duymaz boş bulunup sanki ufak bir çocuğun camı kıran bir arkadaşını yanındaki büyüklere şikayet ediyormuş bir ifadeyle yada Amerikan filmlerindeki gibi mahkeme salonunda savcının jüri üyelerine şov yapmak ve onları etkilemeye çalışmak için suçluyu göstermesi gibi ayağa kalkarak, işaret parmağımla eşimi göstererek, yalnızca bir kaç metre uzağımızda bulunan ve hastane görevlisinden çok oturduğu yer itibariyle bankada çalışan ve yalnızca kafası gözüken bir veznedara benzeyen görevliye sanırım biraz da sesimi yükselterek burada diye bağırdım.

Ortamın sessizliğinden olsa gerek sesim bulunduğumuz yerde yankılandı gibi geldi bana. Ama bunun gerçekte de öyle olduğunu anlamam eşimin bana bakışındaki nefret ifadesinin üst düzeyde olmasıydı. Görevlinin gülmesini görmemezlikten geldim çünkü bunu farkedip kavga çıkarma isteğim, eşimin göstereceği tepkiye olan korkumdan daha azdı. Daha o konuşmadan hadi canım bak doktor bizi bekliyor dedim ve ilerlemeye başladım tabi bu nedenle de eşimin arkamdan sevgi dolu bakışlarını da göremedim.

Eşimin derinliklerinde bir kesemizin olduğunu ve dahası bu kesenin gayet uygun ölçülerde olduğunu büyük bir keyfiyetle dinledik. Herşey yolunda idi, üç kişilik dev bir aile olma yolunda bir teyitte doktorumuzdan gelmişti. Kesenin resmini büyük bir özenle ve sevgiyle bir kitabın arasına yerleştirdik. Bu yeni neslin ilk fotoğrafıydı ve bence kesinlikle bana benziyordu, yakışıklıydı ve çok anlamlı bakışları vardı. Bunu eşime de ifade ettiğim de erkek olacağını nerden çıkardığımı sordu. Böylesi dönemlerde bayanların çok hassas olduğunu hep duyardım öncelerde, işte şimdi ben de böylesi bir durum ile karşı karşıyaydım. Sakinliğimi kaybetmeden aslında ben kızım olmasını daha çok istiyorum dedim. İnandı mı bilemiyorum ama gerçekte de erkek olsun kız olsun hiç fark etmiyordu. Sağlıklı ve akıllı olması benim için önemli olan tek şeydi. Bunları söylerken ve düşünürken kızımı yada oğlumu daha şimdiden ne kadar özlediğimi hissettim. Daha önünde çok çalışacağı bir dönem vardı. Tüm vucudunu inşa edecek ve hazır olduğunda yanımıza katılacaktı. Biz keyifli bir aile olacaktık, konuşan, eğlenen, birbirini dinleyen, kararların paylaşıldığı mutluluk dolu bir aile ...


4.bölüm - kendime ...
Nice sarılmalara: İlk sarılmamızdan bu yana beş, ikinci sarılmamızdan bu yana ise iki seneyi aşkın süre geçmiş. Oğlum nerede ise 2 yaşına geldi. Harika bir adam. Tüm zamanımın onunla geçmesini istiyorum ve bunun için de elimden geleni yapıyorum.Konu ben olduğu için şimdilik çok ayrıntılara girmeyeceğim. Söz konusu bu süre içerisinde uykusuzluğa alıştım. Eskinin 10 saat uykudan sonra bile uykulu gözlerle kalkan beni, şimdilerde 5-6 saat uykuya eyvallah der oldu. Bu çok katı eğitim 2 yıl sürdü ama artık alışmış durumdayım. İçki ve kuruyemiş ritüellerime de son vermek zorunda bırakıldım. Zaman zaman buna yeltenmelerim olsa da bir şekilde püskürtülüyorum.

Ev içi tamiratlarda ki başarısızlığım ise devam etmekte. Zafer üstüne zafer kazanmaktayım. Bazı konularda taviz vermemek gerekmekte. Sinemaya müzeye gider sıklıkla gider oldum. Film seyretme oranlarımda da malesef büyük bir düşüş yaşadım. Digiturk’te ki bir çok filme bakıp seyretmediğim filmlerin çokluğunu anlayabiliyorum. Eskiden ya sinemada izlerdim ya da en azından vizyona girdiğini bilirdim. Bu konuda oğlum ve sinema endüstrisinden ve tüm emekçilerinden özürlerimizi dileriz.

Okuduğum kitapların tarzı da değişti ve melesef sayısı da azaldı. Artık bebek bakım, çocuk bakım gibi konulara ağırlık vermem gerektiği dikte edildi. Ben de maksat okumak olsun diye ses çıkarmadım.

Bol uykulu, alkollü, sinemalı, televizyonlu, kitaplı günler yerini çocuklu günlere bıraktı. Sanılmasın ki eski günlere bir özlem var bilakis çocuklu günler tadından yenmiyor. Onunla olmak bir ömre değer. Eskiden patron eşimdi simdi ise oğlum ve onun kararlarını sonuna kadar destekliyorum.

Biz konuşan, eğlenen, kararların paylaşıldığı mutlu bir aileyiz... Umarım mutluluğumuz hep artarak devam eder.

Ben kim miyim? Mutlu, şanslı, ve sahip olduklarımın tadını çıkaran bir adamım ... Evet hayatın akışını çoğu kere kontrol ettiğimi söyleyemem ama savrulduğum yerler için şikayet etmeyi de bırakalı uzun zaman oldu. Herkes kaderini kendi çizer ile herşey olacağına varır arasında bir yerde bulunan, hala kahraman olmayı bekleyen ama sonunu da daima düşünen, korkak olmayan ama cesur da sayılmayan, riski sonunda kaybetmek yoksa göze alan ama buna rağmen başarılı olmayı bekleyen, bencil olmadığını iddia eden bir bencilim. Kısacası ben kararsız, eğlenceli, diplomat, sevgi ve saygı dolu bir teraziyim ...

0 yorum:

Yorum Gönder